Siz İngilizce bilenler buna güneşle boyama mı diyorsunuz?
Bir süredir çeşitli yerlerde karşıma çıkan özellikle yün boyama için kullanılan ebruli nefis yünlerin fotoğraflarının paylaşıldığı projeler iştahımı kabartıyordu.
Neden denemeseydim?
Sarı pareomun fotoğraflarını çektiğim plajda sarı ve turuncu marigoldları görünce mutlaka bu güneşle boyama işini denemeliyim dedim.
Bu kez aslında nasıl yapmışlar diye baktım ama az sayıda kaynak taradım. Normalde internet yayınlarının doğruluğuna inanmam için çok sayıda birbirine tutarlı yazı okumam gerekir. Malum burda bir yazı yazıyorum bam başka bir yerde benim fotoğrafımla benim diktiğim elbiseyi benim yüzümü bile saklama gereği görmeden paylaşıyor bir başkası. Bazen müdahale edip yazıyı kaldırtıyorum bazen dokunmuyorum bile. Sonra bir blogger bir kek tarifi paylaşıyor aynı tarif aynı imla hatalarıyla on blogda karşıma çıkıyor. Hal böyle olunca çok sayıda aşamalarının fotoğraflarını da görebildiğim yazılar okumak bana güven veriyor. Ama bu projede nedense hep çok aceleci davranıyorum.
Yine acele ettim bir iki yazı okuduktan sonra baktım ki bana lazım olan tek şey çiçekler, kumaş, bir kavanoz ve su.
Çiçeklerin yapraklarını makasla kestim.
Kumaşı serip çiçekleri düzenli bir biçimde üzerine yerleştirerek kumaşı rulo gibi sararak kavanozun içine yerleştirdim sonra da yine çiçek yapraklarını kumaşın kenarlarına da yerleştirip içine su doldurarak güneş görmesi için balkona koydum.
Ardından başka bir gün bahçeyi ele geçirmeye çalışan sardunyalarımı kocakişisi budamaya kalkışınca bir miktar sardunya çiçeğim oldu hemen onları da bir parça kumaş ile bir kavanoza koyup içine su doldurarak diğer kavanozun yanına güneşin altına bıraktım, bunu 19. hafta projesi sayalım olur mu?
İki hafta kadar bekleyen kumaşlar güzel bir sarı ve pembe tonuna ulaşınca kavanozları artık açmaya karar verdim.
Ancak kavanozu açtığımda oldukça asit birikimi olmuş kapak açıldığında fıs diye bir ses çıkmış ve kötü bir koku yayılmıştı bende o an refleksle hemen lavabonun başında duran sıvı sabundan birkaç puf alıp kumaşları akar su altında yıkadım, nefis sarı ve pembe renk hala duruyordu. Ardından sıvı sabunla yıkamak fikri bir garip geldi ve çamaşır yıkamak el yıkamak kısacası bir çok işte kullandığım doğal zeytinyağlı sabunu kumaşlara sürmemle o sarı ve pembe renk değişti. Yeşile doğru döndü sonra da gri gibi.
Sabundaki bir enzim ya da her ne ise renk üzerinde etkili oldu. Bu süreçte kumaştan renkli su gözle görülür bir biçimde akmadı.
Tüm bunları yaşadıktan sonra bir kaç yazı daha okudum bu bu şekilde olur mu bir fiksatif olmalı fikrimde haklı olduğumu gördüm bazıları sirke bazıları da farklı fiksatif maddelerle rengi sabitlemiş ve sabunla ilgili bir bilgi yok.
Biliyorum projeye başlarken 52 haftada baskı dedik ve elimdeki oyduğum baskı kalıbı sayısı belki yirmiyi geçti ama bu tarz denemeler daha çok ilgimi çekiyor belki bu kumaşlara baskı yapar daha da geliştiririm işi kim bilir?
Kumaşın ham hali ve sarı ve turuncu çiçeklerle boyadığım kumaş.
Kumaşın ham hali ve kırmızı ve pembe çiçeklerle boyadığım kumaş.
Kumaşlar sıralanmış halde.
Deneme bence başarısız oldu ama çok şey öğretti. Artık bu ve benzeri güneşle boyama projeleri beni bekler.
Bu 52 haftada baskı yapmak projesine ilk başladığımızda haftada bir iki kumaş boyarım bir yıla bırakmam bu işi sanıyordum, hayaller ve hayatlar…
Bu projede eski bir pareomu kullandım, üretim amacı aslında sehpa örtüsü konsol örtüsü gibi bir şey olan uçları püsküllü kemik rengi ipekli çok güzel bir parça iken bu yıl bir şekilde pas lekesi olmuş pas lekesi limon ve tuz ile çıkartılır bu arada ama ben ısrarla üç dört kere makineye yıkamaya atıp ardından bu yöntemi deneyince çabam nihayetsiz kaldı.
Ama lekeli olması pareoyu kullanmamı engelledi mi hayır, çünkü kocaman pareoları sevmiyorum bu tam istediğim ölçüde zaten kurulanmak için çeşit çeşit peştemal alma çılgınlığı beni de vurmuş renk renk almışım ama her gün denize girme şansının olduğu memleketlerde yaşayanlar çok iyi bilirler ki öyle denizden çıkıp kaftan giyeyim plaj kıyafeti giyeyim olmaz üşenirsin. İşte bu parça benim için o yüzden kurtarılması gerekenler arasındaydı.
Pas lekesi sarı ve ya kahverengi tonları ile daha rahat kapanabileceği için daha önce başka bir projede kullanıp dökmeye kıyamayarak bir kavanozda sakladığım koyu sarı Viktorya Kumaş Boyası’nı kullandım.
Önce Shibori yapmaktı amacım o yüzden kumaşı hani kağıttan yelpaze katlarız ya o şekilde katladım.
Ardından kendi çevresinde çevirerek yuvarlak bir form verdim.
En son naylon iple paket yapar gibi sıkı sıkı bağladım.
Boya doldurduğum kabın içine koyduğum kumaşı bir müddet beklettikten sonra kaptan çıkarıp akan su altında yıkadım.
Açınca bir de ne göreyim ne iplerin altı ne kat yerleri boyasız kalmamış, her yer homojen bir biçimde boyanmış ve leke hala belli oluyor. Boya sıcak olmadığı için ya da bekleme süresi kısa olduğu için ve yahut bir süredir hazırlanmış halde muhafaza ettiğimden bayatlamış olabileceğinden renk çok koyu olmadı. Acaba bu düğüm atma işlerinde naylon ip değil de pamuklu ip mi kullanılıyordu? Araştırmaya üşenmek ve körü körüne deneye deneye öğreneceğim demek de başa bela arkadaş.
Hal böyle olunca ben de kumaşı lavabonun içine buruşturarak yerleştirip belli noktalara boyayı azar azar dökerek daha koyu bölgeler oluşmasını sağladım.
Akan suyun altında tekrar yıkayarak kuruttum.
Leke artık dikkat çekmiyor, yöntem başarısız olsa da pareom sarı peştemalımla çok uyumlu.