Category Archives: SAYIKLAMALAR

52 Haftada Baskı Yapmak 21. Hafta ve Okul Denen Şey Ne Menem Bir Şeymiş

Standard

Efekan artık kocaman bir ikinci sınıf öğrencisi, geçen yıl okulun ilk birkaç ayını geçirdikten sonra devlet okulunda bu işler nasıl oluyor Okul Üzerine Ornitorenksel Sayıklamalar yazımda yazmıştım.

Artık üzerinden kocaman bir sınıf ve ikinci sınıfında neredeyse bir dönemini bitirdiysek bir iki kelam etmelik daha birikimim vardır gibi geldi bana.

İlk olarak birinci sınıftan bahsedeceğim;

Ela ve Lale neden el ele bunu ve altındaki subluminal mesajı çözemedim ben.

Elle kelimesine geldiğimizde benim devreler yanmıştı.

Ama Talat var ya Talat o e harfinin her kıvrımında ağlayıp rüyalarında e gören çocuklar Talat’da başka bir dağıldı.

Bu el yazısını eğitimin ilk kademesine uygulayan benden bol bol rahmet aldı.

Harf harf değil seslerle öğretim başta garip gelse de gerçekten işi kolaylaştırdığını sonra anladım.

Harf harf ses ses gitmenin tek handikapı ilk başlarda öğrenilen harf sayısı az olduğundan ve kullanılan kelimeler bu harflerden ibaret olduğundan elle gibi garip durumlarla karşılaştık.

Başta sesler öğrenildiğinden daha harfler bitmeden okumayı söken çocuk o e harfi için evi yıkan komşumuzu ciddi biçimde acaba bu çocuğa ne yapıyorlar diye endişelendirecek denli yaygara koparan çocuk “amaaaan okumakta çok kolaymış canıım” dedi.

Okumak yazmaya oranla hem daha zevkli hem daha kolay geldi, akşam uyumadan önce kitap okuma ritüelini kitabın bir kısmını onun bana bir kısmını benim ona kitap okumam şeklinde değiştirdik ki artık bu ritüel yan yana uzanıp herkesin kendi kitabını sessizce okuması şekline evrildi.

J sesine gelindiğinde Efekan “anne bu J neden var ki şimdiye kadar hiç bir yerde karşıma çıkmadı” dedi ve ona Ajda’dan bahsetmek zorunda kaldım.

İşin öğrenim kısmı böyle iken Kreşte Anaokulunda Öğretmenler, Ablalar emanetinde olan çocuk Allah’a emanetti artık.

Çoğunlukla okulda çıkan öğle yemeklerini yemedi, madem kantinden tost al dediğim günün ertesi kantinden aldığı tostu çantasında saklayıp koklatmak için bana getirdi “bak nasıl kokuyor bunu mu yememi istiyorsun?” dedi. Okul bahçesi dışına çıkmasına izin vermediğimizden kantin ve yemekhane dışındaki tek seçenek beslenme çantasıydı bütün yıl beslenme çantasına sadece kek, süt ve meyve koymama izin verdi. Arkadaş sayısı arttıkça beslenme çantasındaki kekler eve geri gelir oldu. Arkadaşlarıyla oyun oynamayı beslenmesini yemeye tercih ediyordu ve zaten iştahsız bir çocuk olduğu için öğün atlıyordu. Beslenmesindeki her parçayı başka bir tenefüs eline almasını ve oynarken atıştırmasını istedik bu bir müddet gitti ama sonra yine aksadı.

Ben bu yeme yememe meselesini dert ederken çantasını düzenlemek için boşalttığımda içinden garip şeyler çıkmaya başladı; kalem teli, ucuna boncuk bağlanmış bir ip parçası gibi. Sorduğumda satın aldığını söyledi, nasıl ve neden diye sorunca büyük sınıfların geldiğini al bunu sana satıyorum dediğini sonra da paran nerede deyip kalemliğine koyduğumuz parayı alıp gittiklerini söyledi.

Son yılların eğitim sistemi için yapılmış tek iyi değişimi orta öğretim ve ilk öğretimin aynı binada görülmemesi kararı idi ki karar çoğu okulda bina yetersizliğinden uygulanamamıştı bizimkindeki gibi.

Oğlumuz haraca kesilmişti.

Paranın yerini değiştirdik ve hayır demesini tembihledik aynı gün yine saçma bir şeyle eve geldi sadece kalemlikte para bulamayınca para nerede demişler ve yeni yerinden parayı alıp gitmişlerdi.

Durumu öğretmeni ile paylaştık sorun bitti.

Bitlendi.

Bir hafta sonu banyo yaptırıp saçlarını kurutup okşarken farkettim, kabus gibiydi.

Tamam çözüm vardı ama bunca yatak takımı vs kaynatılacak mıydı şimdi?

Eczacımız bir fısfısla işi halletti.

Ama Efekan bu fısfıs ve incecik metal tarakla sirke ayıklama işlemi sırasında bukleli uzun saçlarıyla başedemediğimi görünce” kes gitsin dedi” “emin misin, bak bu fısfıs hepsini öldürdü zaten azıcık daha tarayacağım saçını bitecek” dedim ama emindi, saçlar gitti.

Ne kadar açık sözlü bir çocuk olduğunu hemen ertesi günü öğretmeninin daha da fark etmesini sağladı “saçların yakışmış” denilince “pirelendim de” diyerek.

Allahtan aynı gün konuşmadan habersiz olan ben öğretmeni ile karşılaştığımızda Efekan’ın saçları yakışmış deyince “küçük bir sıkıntı yaşadık da” dedim ve kıvırmadım da kötü bir intiba bırakmadım.

Kavga etti, dayak yedi, dayak attı, kaza ile kafası delindi, kaza ile arkadaşını düşürüp kafasını şişirdi.

İşin bu kısmı bazı annelere korkunç gelebilir anlatımıma bir es verip altı yıl önceye dönersek Ankara’dan tası tarağı toplayıp bu çocukluk için düşmüştük biz yollara.

Okul benim için şart değil, hep diyorum keşke okulsuz eğitim mümkün olsaydı bizim için ama bu imkansızlık dahilinde özel okul kesinlikle çok çok karşı olduğum bir durum, eğitimi bir müşteri olarak talep etmek.

Bu bağlamda devlet okulu bir çok tartışmaya açık olmak kaydıyla tek seçeneğim ve devletin öğretmenleri eğitim politikaları ve içi boşaltılmış müfredatlardan ayrı tutulmalılar bence çünkü en azından benim tanıdıklarımın büyük kısmı çocuklarımız için istediğimiz öğretmenlerden.

Çocuğu bir jungle’a salmışız gibi geliyor bazen ama çocuk büyüyor, okul duvarından atlayıp arkadaşlarıyla gizlice markete cips almaya giderek, okul çıkışı mahallenin çocukları ile bisiklet çetesi kurarak, evden aldıkları birer lirayı birleştirip kendilerine bilumum zararlı yiyecekten satın alıp evin karşısındaki boş alanın köşesindeki ağacın altında Efekan’ın deyimi ile pikmik yaparak ve yaramazlık yaptıklarında yine aynı arsanın bitişiğindeki evde yaşayan nine tarafından kovalanarak büyüyor.

Öğretmenlerine göre okulun en özgür ruhlu çocuklarından biri Efekan canı istediğinde bahçede boylu boyunca uzanabiliyormuş mesela ve çevresindekiler ne yapıyor bu durumda çok ilgilenmiyormuş da yalnız artık çevre ne der durumu arkadaşları sayesinde yavaş yavaş oturmaya başladı.

Okulun en mücadele ettiğim konusu bu, anneler tarafından çocuklara öğretilenler,

Allah taş eder. Neden bir anne Allahın sonsuz sevme gücünden bahsetmez çocuğuna da taş edeceği ile korkutur.

Mezarlık ve Cami yanında küfredilmez. Küfredilmez, ya da sisteme çok kızıncaya kadar küfredilmez.

Uydurma ayıplar ve uydurma günahlar öyle çoklar ki.

Ben günahtan hiç bahsetmemiştim Efekan’a bu okulda çocuklardan duyduğu bir kavram ben sadece Allah’ın sevgi dolu olduğunu bizleri sevdiğini bizlerinde sevgi dolu, iyi, dürüst insanlar olmamızı istediğini tüm canlıları sevmemizi kimseye zarar vermememizi istediğini söyleyip çiçekleri ağaçları böcekleri güzel olan her şeyi göstermiştim ona ki ölümü farketti işte o zaman Cennet’i anlattım ama Cehennemden bahsetmeksizin çünkü kötülük ve günahtan bahsetmemiştim ki.

Şimdi günah ve ayıpla uğraşıyorum ama zaten bununla hepimiz uğraşıyoruz.

Yemek arkasından ağlamıyor bizde zaten karnı acıkınca yiyor nasılsa.

Okulu sevdi mi?

Bir gün aniden koşup öğretmenine sarılarak onu şaşırtıp mutlu etti.

Yazın okulu özledi, arkadaşlarını, öğretmenini özledi ama yaz tatilinin bitmemesini istedi.

İkinci sınıfa geldiğimizde;
BU İLK MADDE YORUMLARDAN SONRA HATIRLANARAK GÜNCELLENMİŞTİR, ZİRA ÜZERİNDEN HENÜZ İKİ AY GEÇTİ GEÇMEDİ ANNE HAFIZASI FORMAT YEMİŞ BİLGİSAYARA DÖNDÜ NEYSE Kİ BU HALİMİ BİLDİĞİMDEN ORAYA BURAYA KÜÇÜK KAYITLAR ALIYORUM DA GELEN YORUMLA HATIRLADIM;

“el yazısını geçen sene öğrendik yeter, artık düz yazı yazmak istiyorum ben” dedi Efekan 01.10.2015 tarihi itibari ile ama bu küçük darbe girişimi öğretmenince engellendi. Zaten el yazısı ile aklı karıştırılmış çocuk kitap harfleri kullanımını kendi kendine çözmeye kalktığında kelime içinde kimi harfleri büyük kimi harfleri küçük kullanıyor ortaya karışık bir şeyler yapıyordu. Ve ilk hafta Bııı nasıl yazılıyordu? Hayır o değil büyük bıııı!!! benzeri çığlıklar yükseldi evde.

Kitap okumayı çok sevdi, bir sayfa matematik ödevi yapmaktansa yaşına uygun resimli bir kitabı okumak tercihi.

İngilizce dersi onun için çok eğlenceli.

Neredeyse öğleden sonralarının tamamı resim oyun vs gibi dersler olsa da resim dersinin azlığından şikayet ediyor keşke tüm gün resim yapsalar mış.

Tatilde okuduğu kitapların listesini öğretmeni istemişti tüm çocuklara özel İsimlerinin yer aldığı öğretmenleri tarafından imzalanmış belgeler hazırlamış onlara Kitapkurdu belgesi.

Şimdi yeni hedefi bu belgeden daha çok daha çok almak o yüzden daha çok kitap okuyacak.

Bu yıl kantin işletmesinin ve yemekhanenin değişmesi ile artık öğle yemekleri daha düzenli gidiyor. Canı istediğinde okuldan yemek istediğini söylüyor, bazen de beslenme götürmek istiyor ve beslenmesine ev yapımı hamburger koymama izin veriyor.

Kantinden ise hamburger yemeyi reddediyor ev yapımı değilmiş yine Efekan’ın deyimi ile börbırkind den geliyormuş sağlıksızmış.

Döner ve tost da mevzu bahis bile edilemiyor ancak kantinden saçma oyuncaklar almayı çok seviyor bazen yemek parasının tamamını içinden ne çıkacağı belli olmayan saçma kutu oyuncaklara harcayabiliyor.

Böyle durumlarda bir gün harçlıksız okula gitme gibi uygulamalara başvuruyoruz ve yine doğruluk ve yanlışlık derecesini tartışmıyorum zira herkes kendi doğrusuna göre çocuk yetiştiriyor.

Harçlıklarını ise o bahsi geçen durumdan sonra asker cüzdanı denen boyna takılan cüzdanlara koymaya başladık ve zaten öğretmeni müdahale ettikten sonra bir daha benzeri bir vaka yaşanmadı.

Şimdi 21. haftada baskı;

Asker cüzdanı çok büyüktü ve bir süre sonra fermuarı bozuldu, Efekan benim keçe bir cüzdanıma el koydu ona kordon diktik ama bence büyük ve ağır bir cüzdandı bir süre sonra onun da fermuarı kırıldı.

Peki neden ben bunca zaman bu çocuğa bir cüzdan dikmedim.

Sonunda dün akşam eve giderken bu soru belirdi zihnimde ve eve girer girmez baskısını yapıp diktim.

İşte aşamaları ile tamamen Efekan’a özel boynuna asabildiği ve tişörtünün içine soktuğu cüzdan, onun deyimi ile göbek parası.

Malzemeler akrilik boya, ikea perdeleri eve göre kesince artan kumaştan bir parça ve silgiden oyduğum böcek stampalar ve fermuar.

Renklerin seçimi Efekan’a ait.

Fermuar dikmek daha kolay olduğu için kumaşı iki panel halinde kullandım, fermuar kenarlarını yine aynı kumaştan bantlar dikerek temizlemeyi tercih ettim. Kordon takabilmek için bir şerit dikerek onu fermuar bitiminde düzgün durması için diktiğim bantla fermuarın arasına koyarak diktim. Sonrası basit kare bir çanta, küçük boy çalıştığım için astar dikmedim dikişleri sık zig zag dikişle temizledim.

52haftadabaskı195 52haftadabaskı196 52haftadabaskı197 52haftadabaskı198

Yapmak için öyle aceleci davrandım ki fotoğraflar yine telefon çekimi, fotoğraf makinesi kullanmalıyım bu da kendime not. Ve ayrıca akşam yapay ışık, sabah vuran çiy sabah güneşi ve kışın çekim yapmanın zorlukları.

İç Dökmeli Haftanın Instagram Anları 78 -79 ‘u

Standard

Biliyorum bazıları çok sıkıldı bu haftanın instagram anları şeysinden, dikiş dikmiyor habire fotoğraf yayınlıyor diye siteyi izlemekten sessizce vazgeçenler de oldu, yorum yazıp ben sizi dikiş dikiyorsunuz diye izliyordum boş boş fotoğraf yayınlıyorsunuz diye değil deyende.

Dikiş makineme ufak tefek tamirat yapmak dışında aylardır dokunmuyorum. İçimden bir yerlerde bir şeylere minicik küskünlükler oldu, bu dikiş dikme eyleminin kendisine değil beni dikiş makinesine yönlendiren şeye.

Şimdilerde yeni bir şeyler oluyor bakalım belki bir sürü dikişler dikilecek ama bu iki modelimin serisi olacak ki dikişseverleri böyle bir proje çok heyecanlandırmaz sanırım.

Bunun dışında Ocak ayında dikilen ve hala yazısı yazılamamış parçalar da var bu is fotoğraf düzenlemek için bir bilgisayar başına geçemememden.

Yoksa adım adım fotoğraflanmış projeler de oldu.

Zaman benim için çok yetersiz çok şey yapmak istiyorum çok şey yapmaya çalışıyorum.

Haftanın beş günü 08:00-16:30 çalışıyorum.

Pazar günlerim seramik kursuna ayrılmış vaziyette.

Her hafta bir kumaşa baskı yapmak ve nihayetinde 52 hafta bu projeyi sürdürmek için bir yola girdim ki dönmezem yolumdan bilen bilir, azıcık geç kalabilirim ancak o kadarlıkta olsun.

Aylardır aklımda dönüp duran bir çok tekniğin birarada kullanılacağı resimli seramikli projem seramik parçalar ve yatakodasının duvarına dayanmış bir sürü tuvalle beni bekliyor ki her yerde bir projenin malzemesini barındırıyor olmam titiz yapılı Kocakişisini çıldırtmak üzere o başka mesele.

Dikiş dergilerim her geçen ay yüksekselen bir kule haline gelince onları tarihlerine göre sıralayıp bambaşka bir yerde barındırdığım paftalarını içlerine yerleştirip çıkardığım tüm kalıpları önüme döküp hangi aya aitse o derginin içine yerleştirip modellere toplu bakış sayfası görünecek şekilde daha önce bir kaç blogda gördüğüm gibi klasörleme işim ise lazım olan klasör sayısını tam tahmin edemememden dolayı ağır aksak gitse de iki akşamımı ayırırsam bitecek.

Ve aynı zamanda Kocakişisi nicedir aklında olan filim paketlerini açtırınca Efekan’la oturup ekrandaki animasyonlara kilitlenip kalma olayımı hiç anlatmasam daha iyi sanırım.

Dikiş dikmek istiyorum ama özgür istediğim gibi, bunun yanında artık dikiş dikme işini işim haline getirmek istiyorum hal böyle olunca özgürlük elden gidiyor şu parçadan bir seri hazırlarsanız mesela deniyor ki hiç eğlenceli değil.

Dikiş dikmek istiyorum evet ve bunu profesyonelce yapmak istiyorum nasıl yıllar önce ilk etiketlerimi bastırıp diktiklerime bu etiketleri iliştirince kendime daha bir güven geldiyse ben bunu iş haline getirmek yani bildiğin vergilendirmek resmiyete kavuşturmak istiyorum. Öyle olmazsa yapamam zaten rahat edemem.

Deniz kenarında ve şükür ki hala temiz, her noktasından denize girilebilen bir yerde yaşayınca ve havalar ısınınca bende suya girmek istiyorum. Kulaklarımda suyun uğultusu her şeyi unutmak.

Gezmek istiyorum hep benzini bitmeyen hatta benzine ihtiyaç duymayan fosil yakıt yakmayıp ekolojik, organik, hippie ruhumu rahatlatan araba yapsalar mesela boşalmayan cüzdan ve olmayan iş biz hep gezsek.

Uyumak istiyorum bir de serin çarşaflar üzerinde uçuşan perdelerle içeriye serin temiz mis havanın dolduğu uyanmalar bilinmeyen uykulardan.

Dikiş dikmeye vakit kaldı mı?

Lütfen birazcık sabır.

İçimde birşeyler değişiyor şu aralar hissediyorum ya da ağrılar geçsin diye kullandığım nöropatik ağrı şeysilerle midem kasılıp delinmesin diye aldığım H₂-reseptör antagonistleri ve sakinleştirici Trankobuskas şeysi öyle bir etkileşime girdi ki depresyondan depresyona salınırken değiştiğimi sanıyorum.

Bir de çok diktim, çok birikti. Kendi dikmediğim satınalınmış giysilerin toplantı vs olursa lazım olur diye ayırdığım bir iki parçası ve iş yerinde giydiğim dört pantolonum dışında hepsini dağıttım yeniye yer açmak için. Ama artık kendi diktiklerim de gitmeli, çünkü dikebilmem için ihtiyacım olmalı. Kendi diktiğim her parça bir hatanın çözümünü bir deneyimi barındırıyor bünyesinde, vaz geçmek zor deneyimlerden. Ben böyle hissediyorum en azından.

İhtiyacım olmayan bir şeye sahip olmak bana yük geliyor ve haksızlık.

Ondan dikmiyorum sevgili okur.

Ama kumaş dolabı devrilmek üzere boşalmalı biraz.

Bütün bunlara rağmen hala benden bıkmadıysan günü gününe ne yapmışım takip etmek ve daha fazla fotoğraf görmek istersen Instagam kullanıcı adım goncaceylandikici

ağzımda gümüş kaşıkla doğmadım ben tırnaklarımla kazımam gerekir her seferinde, her durumda. oğlumda ağzında gümüş kaşıkla doğmadı ama porselen kaşık yaptım bende. zaten prens, paşa ya da şehzade büyütmüyorum ben çocuk büyütüyorum ikidebir dizleri kanayan

instagram533

aynı yerde aynı poz anneler ve oğulları

instagram534

mavi

instagram535

mavi mantarın solundan gir, turuncu çiçeğin hemencik önünde rastlayacaksın minik kırmızı kelebeğe

instagram536

resim yapılacaksa hakkını vereceksin

instagram537

minik parmakları boyaya batırmak yetmez iki elinle sarılacaksın renklere

instagram538

the mad hatter gibi zamana mahkum, hep aynı çay partisindeymiş gibi hissettiğiniz olmuştur herhalde. yalnız değilim bu konuda değil mi??

instagram539

yeşil papiyi bulmuşsam hava sıcakda olsa giyerim, şimdi hardal sarısı bulmakta sıra

instagram540

kırmızı

instagram541

güzelde çizmişler keşke gelip bizim duvara çizeylerdi

 instagram544

daha siftah yapamadan dondurmayı yediği gibi kendi kolyesini de kırdı. zararla başladı ticari hayatına

 instagram542

melek gibi göründüğü gibi melek gibi de yapıyor. ne düşük bir cümle yapısı bu şimdi.

 instagram543

afedersiniz ama deniz kenarında yaşamanın gereklilikleri bunlar

 instagram545

Okul Üzerine Ornitorenksel Sayıklamalar

Standard

Okul meselesi hakkında kendimce ahkam kesmek istedim ben de ama hele ilk haftayı bir geçirelim ona göre konuşayım dedim. Çünkü benim yazacaklarım Afrikanın vahşi cangıllarına süt bebesi nasıl itilir konulu olacağından sabi sübyanı önce o ortama itmeli sonra gözlemlemeliydim.

Öncelikle Efekan bir devlet okuluna başladı, herkes kendince doğrulara sahip bu konuda asla benim fikrim daha doğru tartışmasına girmek değil benim amacım benim doğrumdan bahsetmek, bana göre eğitim devlet eli ile parasız bireylere verilmesi gereken bir hizmet ve bireyin hakkı ha bazıları bunun şekli ve politikaları ile ilgili rahatsızlıklara sahiptir ve haklıdır ancak ben sistemin doğruluğunu tartışılabilir bulsamda devletin sahip olduğu eğitim kadrolarından istisnalar dışında hoşnuttum ve yaşadığım yerin küçüklüğünden kaynaklı okulları ve öğretmenleri tanıyordum, içimde kuşkuya mahal verecek tek bir unsur yoktu. Özel okul bizim için söz konusu olsaydı en yakın özel okula ulaşmak için servisle günde toplamda bir buçuk saatlik bir yol gidecekti ve açıkçası kuşta kondurmayacaklardı ve yorgun bir vaziyette okula varan çocuk burada faydalanabileceğinden daha az faydalanacaktı belki okuldan. Hoş şehir çocukları zaten her gün bu yolu tepiyor ya. Ve ilk okulda çocuktan beklenen tek kazanım okuma yazma öğrenebilmesi ve dört işlem yapabilmesi olunca ve doğal seleksiyonda okulsuzda uygun ortamda çocuklar bunu 7 yaş civarında halledebiliyorsa çok ta düşünecek bir şey yoktu.

Efekan’ın iki yaşından beri zaten okullu olması sebepli blogda hiç bahsi geçmesede waldorf okulları, demokratik okullar, ev okulu ve okulsuz eğitim bir sürü şeyden az az haberdar olma, önce inceleme, sonra bunalma, sonra okumasın bu çocuk yaaa diye isyan etme, boş ver ya herkesin çocuğu gidiyor deme, sonra yeniden isyan etme, istifa edicem herşeyi bırakıp dağa yerleşicem göndermiycem işte okula deme, sonra ne var yani bizde gittik devlet okuluna psikopat mı olduk deme, sonra kocakişisine göndermesek mi okula deme gibi bir sürü bir sürü evreyi dört yıldan uzun bir sürede yaşama şansı elde ettik ve geldi çocuk altılı yaşlarının son aylarına. Kaydoldu tabi ki okula.

Kaynaştırma haftası ve ilk hafta için işyerinden izin almış olsamda kaynaştırmaya bazı aksilikler nedeniyle Efekan gidemedi yani onun için ilk gün gerçekten okulların açıldığı gündü. Yazın zaman zaman okul bahçesine götürmüş orada oyun oynamasını sağlamıştık, okulda görev yapan birkaç arkadaşımız vardı ve Efekan kaynaştırma haftasının son gününde ama okulda kimse yokken sınıfını görme şansını elde etmişti.

İlk gün benim için de bir milatdı şimdiye dek kreş ve anaokulu hep çocuklara kahvaltıdan ikindi kahvaltısına tüm öğünleri verdiği için ben evden çıkma saatimiz olan 08:00 den yaklaşık olarak yirmi dakika önce uyanıp 10 dakikada duş alıyor 10 dakikada da Efekan ve kendimi hazırlayıp kapıdan çıkıyordum ama bu kez Efekan’a kahvaltı yaptırmalı beslenmesini hazırlamalı ve kendimle ilgilenmeliydim uyanma saatini 06:50 olarak ayarladık. Pazar günü Efekan’a “yarın sana beslenme hazırlayacağım sende okulda yiyeceksin, ne istersin?” dedim “kek” dedi. imdat diye bağırasım geldi, çocuğum ilk okullu oldu ya benim.

 okul1

Sabah erken kalkabilmek için erken yatmamız gerekiyordu ve yazın evde babasıyla vakit geçiren çocuk bu geç uyuma işine öyle alışmıştı ve ilk okul işini öyle stres yapmıştı ki yatağına yatırmamdan bir buçuk saat sonra uyudu ve beni de o kadar süre yanından kaldırmadı.

Sabah kalkmak gerçekten zor bunun alıştırmasını yapmak isteyebilir belki bazıları ama ben son ana kadar benim için çok değerli olan uyku zamanını kullanmak istedim evet ben tembel bir uykucuyum ve yaz mevsimi miskiniyim, hem alışmak için bir hafta önceden bu düzene başlasam ilk günler yine aynı zorluğu yaşacaktım ve bir hafta daha geç kalkma şansını da kaybetmiş olacaktım.

Okula ulaştığımız andan bahsetmek daha doğru olur artık sanırım.

İlk önce sınıfına gittik bir gün önce okula gittiğinde tahtaya güzel bir resim çizmiş olan Efekan gururla o resmi bana gösterdi.

 okul6 okul2

Ardından ortam kalabalıklaşmaya başladı minicik sıralarda kocaman adamlar oturuyor dahası o sırada oturması gereken çocuğuma yer vermiyordu. Tüm veliler lise yıllarından kalan bir psikolojiyle öğretmen masasının hemen yanındaki en ön sırasına yaklaşmamıştı bile zaten kısa süre önce gözlük takmaya başlayan Efekan için ön sıraların daha iyi olacağını geçtim hala ilk okul yıllarını hatırlayan bir yetişkin çocuk olarak okulun ilk yıllarında o ön sıranın aslında heves edilen bir yer olduğunu hatırlayıp hemen Efekan’ı oraya oturttum.

 okul9

Çantasını sıraya koyduk bahçeye çıktık bayrak töreni için hazırlıklar başlamıştı büyük sınıflar sıra olmaya başladı biz ise birinci sınıfların olması gereken kısımda analı babalı çocuklu bir kalabalık kimse ne yapacağını bilmez vaziyette bakışırken öğretmenler gelmeye başladı ve Efekan’ı öğretmeninin yanına götürdük o çocukları bir hizaya sokmaya çalışırken Efekan önce bana doğru bir koştu sarılmak için ve ben sarılmadan hayır öğretmeninin yanına gitmelisin derdemez pişman oldum bunu sarılıpta söyleyebilirdim diye Allahtan biraz sonra yine aynı hamleyi yaptı bu kez sarıldım öptüm ve kulağına onu sevdiğimi fısıldadıktan sonra okul içinde öğretmeninden yardım isteyebileceğini onun onlara her konuda yardımcı olacağını söyledim daha bir rahat gitti sıraya. İstiklal marşına eşlik etmeye çalıştı sözlerini tam bilmese de ve orta öğretim çocuklarınca hazırlanmış eğlenceli mini konser esnasında Müzik Öğretmeni haydi eller deyince kalabalığa mahcup ve tedirgin katıldı.

 okul8

İçeriye ilk gidenler birlerdi ve artık bizim okul sınırlarında işimiz bitse de Kocakişisi dersi olmayan bir arkadaşı ile öğretmenler odasına giderken ben yine dersi boş olan başka bir arkadaşımla bahçenin gölge bir köşesinde oturdum, iki ders saati.

Okuldan ayrıldığımda ise yakınlarda evi olan bir arkadaşıma gittim çünkü öğle yemeği için okula dönmeliydim. Çalışan bir anne babanın çocuğu olan Efekan evimiz okula yakın sayılsada öğlenleri okul sınırları içinde karnını doyurmak zorundaydı bu ya taşımalı öğrenciler için anlaşılan yemek şirketine belli bir ücret ödeyerek olacaktı ya da kantinden tost alarak ve ben beş okul günü içinde bunu Efekan’a öğretmeliydim birinci haftanın sonunda bu konuda yalnızdı çünkü.

İlk gün taşımalının yemeği çıkmadığı için ikinci gün de çıkan yemekten bizim haberimiz olmadığı için kantinden tost aldık. İlk gün sıraya birlikte girdik Efekan sık sık sıradan kaçtı yarım saat kadar sıra bekledik ve Efekan bir tost için bu kadar sıra beklemeyeceğini yakınlarda evi olan bir arkadaşıma misafirliğe gitmeyi zaten sabah derste bir şey yapmadıklarını okulun sıkıcı olduğunu söyledi. Sıraya girmesini ilk gün ders işlenmeyeceğini bu günün tanışma günü olduğunu ve sıradan çıkarsa sırasını kaybedeceğini söyledim. Kantin sadece karışık tost yaparken Efekan sıra kendisine geldiğinde içinde sadece sucuk olan bir tost istedi kaşar ve salça olmasın dedi ve yanına ayran aldı oysa ki Efekan süt ya da meyve suyu içer. Ve ben Efekan sayesinde yıllar sonra okul tostu yedim, içinde hiç bir şey olmamasına rağmen nasıl bu kadar lezzetli oluyor bu? İsviçreli bilim adamları asıl bunu araştırsın!!!

okul3

İllaki herşeyi kendisi yapmaya alışık bünye okul kitaplarınnı kaplama konusunda da bunu kimselere bırakmadı hatta bu iş için hazırlar üretilen ve kitaba geçiriliveren kaplıklara yüz bile vermedi. Yalnız hayatbilgisi kitabını yeniden okumak çok zevkli olacak.

okul4

İkinci gün tostu yapan teyzeye yardım etmek için eşi gelmişti ve ilk gün yediğimiz nefis tosttan eser yoktu.

Üçüncü gün taşımalının yemeğinden haberdar olduk yanında bende gittim ama Efekan’ın tüm işlemleri kendinin yapmasını sağladım sadece tarif ettim tabildotu almasını ya da yemeği bitince tabildottakileri nasıl dökeceğini ve tabakları üst üste nasıl koyacağını.

İlk günden sonra okulda olabildiğince az vakit geçirmeye çalıştım ama bunun yanında ders zili çaldığında öğretmen çocukları salmadan ya da sınıf kapısını açmadan sırf zil çaldı diye sınıf kapısını açıp kapıdan iki dakika boyunca sınıfın içini gözleyen ve sınıfa dalan veli gördüm, tüm gün okul bahçesinde oturan tenefüste çocuğunun oyununa müdahale eden veli gördüm, ve derse çocuğu ile girip haftanın sonunda bile hala sırada ders boyu oturanını da. Bunu yanında yemek yedirmek için gittiğimde yemek zili çalınca kapı açıldığında öğretmeniyle göz göze geldiğimizde utandım çocuğu hiç kendi haline bırakmıyorlar fikrine kapılır diye. Ama tüm öğle arasını ilk üç gün okulda geçirmek zorunda kaldım kimseyi tanımayan Efekan oyun arkadaşı bulmakta zorlanmıştı ve gitmemi istemiyordu bende okulda kaldım ama bunun yanında sınıfından çocuklarla olabildiğince oyun kurmasına yardım ettim ve çocukların adını sorarak ve Efekan’ın adını söylemesini sağlayarak tanışmalarını sağlamaya çalıştım.

Perşembe günü okula vardığımda Efekan tost yemek istedi, önce yemekhaneye bakmayı teklif ettim geri çevirmedi gittik yemeğe baktı ve tost istiyorum dedi ısrar etmedim kantine gittik ben yorulduğumu bankta oturmak istediğimi söyledim sıraya kendi girdi siparişini verdi parasını ödeyip üstünü aldı tostu ve ayranıyla yanıma gelip çok güzel bir oturma yeri bulduğunu oraya gitmemizi teklif etti gittik ve o bulduğu ağaç gölgesine beni oturtup kendiside üstüne tırmanıp keyifle tostunu yedi ve bu teyze güzel tost yapıyor ama kocası beceremiyor dedi.

 okul5

Cuma günü sabah okula bırakmaya sadece Alper gitti ve yemek saatindede ben okula gitmedim Alper sabah Efekan’ı bırakırken öğretmeninden rica etti alışması için o gün benim gitmeyeceğimi Efekan’ı yemekhaneye göndermesinin mümkün olup olamayacağını.

Cuma sabahı sağanak kelimesinin bile basit kalacağı bir yağmur nedeniyle yağmur botu ile okula gönderince çocuğu ve bir saat sonra hava denize girilebilecek sıcaklığa gelince öğle yemeği saatinin sonlarına doğru okula gittim Efekan’ı bahçede göremeyince içeriye girdim içeride öğretmeni ile karşılaştım ve Efekan’ı sordum yemekhaneye gönderdiğini ama benim bakmamamı kendisinin bakmasının daha iyi olacağını yoksa beni görünce çocuğun yemeği bırakabileceğini söyledi tama dedim içeriye bakıp yanıma geldi ve evet içeride hala yemek yiyor dedi. Teşekkür edip bahçeye çıktım dersin başlamasına yakın içeriye girip koridorda arkadaşları ile takılan Efekan’a kendisi için ayakkabı getirdiğimi söyledim değiştirmesini sağlayıp oyalanmadan vedalaştım, biraz daha kal desede ve içimden bu gelsede dersiniz başlayacak siz arkadaşlarınızla oynayın benim gitmem gerek dedim.

İlk okul haftası maceramız bu şekildeydi. Kaldı önümüzde 12 yıl kesiliği olan devam etmek isterse de ek olarak buna 2 ya da 4 ya da daha fazla daha fazla sürelerin eklenebileceği bir zaman dilimi 🙂

okul7

Kitaplarla Oynayalım mı?

Standard

Efekan kitapları çok seviyor bazılarını ise daha fazla.

Aynı zamanda birlikte okuduğumuz bir kitaptan konuşmayı, hoşuna giden bir bölümü tekrar tekrar bana anlatmayı ve kitap kahramanlarına oyunlarında karakter olarak yer vermeyi de.

Tam olarak ne zaman başladık bu işe bilmiyorum ama sevdiği kitaplara dair oyuncak ve objeler yapmaya başladık birlikte.

Mesela bir dönem canavar korkusu vardı Efekan’da ve canavar diye bir şeyin var olmadığını bir çocuğa anlatmak boşuna kürek çekmekmiş hem öğrendim hem hatırladım kendimden. Çok blog okuyorum ben yazdığımın kaç misli, bir sürü farklı konuda üstelik, kitap ve çocuk kitapları ile ilgili okurken gördüm onu Sevgili Canavarlar hem anlatıyor canavarların sadece bizim hayal ürünümüz olduğunu hem de diyor ki madem hayal ediyoruz iyi hayal edelim onları.

sevgilicanavarlar1

Efekan’da o dönem adını Mikrop koyduğu bu canavarları diktirdi bana kabuslardan onu korusunlar diye ve işe yaradılar da. Nasıl görüneceklerine de Efekan karar verdi.

sevgilicanavarlar2

Aya Yolculuk’u okuduk sonra ve dedik ki madem Ay’a gidilecek bir roket lazım bize. Uygun kıyafette önemli tabi.

ayayolculuk2

Bir de atmosferden çıkmadan uydulara çarpmamak için manevra kabiliyeti.

ayayolculuk1

Koyun Russell’ın iki kitabı var bizde ilk Kayıp Hazineyi almıştık. Hikaye Kurbağa Poposu Çayırında geçince ve Kurbağa Poposunun Kayıp Hazinesi aranınca içinde bunca popo kelimesi geçince bu kitabı sevmeyecek bir çocuk düşünemiyorum, bir dönem favori kitaptı ve her favori kitap gibi hergün okundu ve bazen günde iki kez.

russelvekayıphazine1

Tek yaptığım evde var olan kuzuya Russell’in heyecanlandığında kıvrılan şapkasına tıpa tıp benzeyen çorabımı kesip şapka yapmaktı. Ve yine çok şanslıydık ki kitabın diğer kahramanı Franky’e benzeyen bir kurbağa oyuncağımız da vardı.

russelvekayıphazine2

Dinozorlar ikimizinde en bayıldığı şeylerden evde kaç tane dinozor figürümüz var bilmiyorum ama bir tanede ben dikmezsem olmazdı.

dinazorlar1

Bu dinozor ise kuyruğu ve ön kol ve pençesi kesilip terk edilmiş bir şekilde Efekan’ın Babaannesi tarafından sokakta bulunup bize getirildi. Bizde hak ettiği ilgiyi gösterdik ona içi elyaf dolgulu kumaş bir kuyruk ve sıcak silikondan yapılıp oje ile renklendirilmiş bir kol ve pençe protezi ile bizde çok mutlu.

dinazorlar2

 Ve son zamanlar Efekan’ın favorisi olan kitabı Kayıp Şey, ki Shaun Tan yetişkin kitaplarıda yapıyor ve bence Kayıp Şey de dahil tüm kitaplarını bayılarak okuyacak ve resimlerine bayılacaksınız.

kayıpşey1

Biz ilk olarak kitaptaki gazoz kapağı kolleksiyonunu yaparak başladık ve bitirmemize az kaldı.

kayıpşey3

Son olarak ta seramik hamurundan Şey’in bir figürünü yaptık.

kayıpşey2

Biz kitaplarımızı hem okuyor hem oynuyoruz, size de tavsiye ederiz çok eğlenceli.

Diğer yaptıklarımızda başka bir yazının konusu olsun.