Ara2
Category Archives: SAYIKLAMALAR
Haz23
İç Dökmeli Haftanın Instagram Anları 78 -79 ‘u
Biliyorum bazıları çok sıkıldı bu haftanın instagram anları şeysinden, dikiş dikmiyor habire fotoğraf yayınlıyor diye siteyi izlemekten sessizce vazgeçenler de oldu, yorum yazıp ben sizi dikiş dikiyorsunuz diye izliyordum boş boş fotoğraf yayınlıyorsunuz diye değil deyende.
Dikiş makineme ufak tefek tamirat yapmak dışında aylardır dokunmuyorum. İçimden bir yerlerde bir şeylere minicik küskünlükler oldu, bu dikiş dikme eyleminin kendisine değil beni dikiş makinesine yönlendiren şeye.
Şimdilerde yeni bir şeyler oluyor bakalım belki bir sürü dikişler dikilecek ama bu iki modelimin serisi olacak ki dikişseverleri böyle bir proje çok heyecanlandırmaz sanırım.
Bunun dışında Ocak ayında dikilen ve hala yazısı yazılamamış parçalar da var bu is fotoğraf düzenlemek için bir bilgisayar başına geçemememden.
Yoksa adım adım fotoğraflanmış projeler de oldu.
Zaman benim için çok yetersiz çok şey yapmak istiyorum çok şey yapmaya çalışıyorum.
Haftanın beş günü 08:00-16:30 çalışıyorum.
Pazar günlerim seramik kursuna ayrılmış vaziyette.
Her hafta bir kumaşa baskı yapmak ve nihayetinde 52 hafta bu projeyi sürdürmek için bir yola girdim ki dönmezem yolumdan bilen bilir, azıcık geç kalabilirim ancak o kadarlıkta olsun.
Aylardır aklımda dönüp duran bir çok tekniğin birarada kullanılacağı resimli seramikli projem seramik parçalar ve yatakodasının duvarına dayanmış bir sürü tuvalle beni bekliyor ki her yerde bir projenin malzemesini barındırıyor olmam titiz yapılı Kocakişisini çıldırtmak üzere o başka mesele.
Dikiş dergilerim her geçen ay yüksekselen bir kule haline gelince onları tarihlerine göre sıralayıp bambaşka bir yerde barındırdığım paftalarını içlerine yerleştirip çıkardığım tüm kalıpları önüme döküp hangi aya aitse o derginin içine yerleştirip modellere toplu bakış sayfası görünecek şekilde daha önce bir kaç blogda gördüğüm gibi klasörleme işim ise lazım olan klasör sayısını tam tahmin edemememden dolayı ağır aksak gitse de iki akşamımı ayırırsam bitecek.
Ve aynı zamanda Kocakişisi nicedir aklında olan filim paketlerini açtırınca Efekan’la oturup ekrandaki animasyonlara kilitlenip kalma olayımı hiç anlatmasam daha iyi sanırım.
Dikiş dikmek istiyorum ama özgür istediğim gibi, bunun yanında artık dikiş dikme işini işim haline getirmek istiyorum hal böyle olunca özgürlük elden gidiyor şu parçadan bir seri hazırlarsanız mesela deniyor ki hiç eğlenceli değil.
Dikiş dikmek istiyorum evet ve bunu profesyonelce yapmak istiyorum nasıl yıllar önce ilk etiketlerimi bastırıp diktiklerime bu etiketleri iliştirince kendime daha bir güven geldiyse ben bunu iş haline getirmek yani bildiğin vergilendirmek resmiyete kavuşturmak istiyorum. Öyle olmazsa yapamam zaten rahat edemem.
Deniz kenarında ve şükür ki hala temiz, her noktasından denize girilebilen bir yerde yaşayınca ve havalar ısınınca bende suya girmek istiyorum. Kulaklarımda suyun uğultusu her şeyi unutmak.
Gezmek istiyorum hep benzini bitmeyen hatta benzine ihtiyaç duymayan fosil yakıt yakmayıp ekolojik, organik, hippie ruhumu rahatlatan araba yapsalar mesela boşalmayan cüzdan ve olmayan iş biz hep gezsek.
Uyumak istiyorum bir de serin çarşaflar üzerinde uçuşan perdelerle içeriye serin temiz mis havanın dolduğu uyanmalar bilinmeyen uykulardan.
Dikiş dikmeye vakit kaldı mı?
Lütfen birazcık sabır.
İçimde birşeyler değişiyor şu aralar hissediyorum ya da ağrılar geçsin diye kullandığım nöropatik ağrı şeysilerle midem kasılıp delinmesin diye aldığım H₂-reseptör antagonistleri ve sakinleştirici Trankobuskas şeysi öyle bir etkileşime girdi ki depresyondan depresyona salınırken değiştiğimi sanıyorum.
Bir de çok diktim, çok birikti. Kendi dikmediğim satınalınmış giysilerin toplantı vs olursa lazım olur diye ayırdığım bir iki parçası ve iş yerinde giydiğim dört pantolonum dışında hepsini dağıttım yeniye yer açmak için. Ama artık kendi diktiklerim de gitmeli, çünkü dikebilmem için ihtiyacım olmalı. Kendi diktiğim her parça bir hatanın çözümünü bir deneyimi barındırıyor bünyesinde, vaz geçmek zor deneyimlerden. Ben böyle hissediyorum en azından.
İhtiyacım olmayan bir şeye sahip olmak bana yük geliyor ve haksızlık.
Ondan dikmiyorum sevgili okur.
Ama kumaş dolabı devrilmek üzere boşalmalı biraz.
Bütün bunlara rağmen hala benden bıkmadıysan günü gününe ne yapmışım takip etmek ve daha fazla fotoğraf görmek istersen Instagam kullanıcı adım goncaceylandikici
ağzımda gümüş kaşıkla doğmadım ben tırnaklarımla kazımam gerekir her seferinde, her durumda. oğlumda ağzında gümüş kaşıkla doğmadı ama porselen kaşık yaptım bende. zaten prens, paşa ya da şehzade büyütmüyorum ben çocuk büyütüyorum ikidebir dizleri kanayan
aynı yerde aynı poz anneler ve oğulları
mavi
mavi mantarın solundan gir, turuncu çiçeğin hemencik önünde rastlayacaksın minik kırmızı kelebeğe
resim yapılacaksa hakkını vereceksin
minik parmakları boyaya batırmak yetmez iki elinle sarılacaksın renklere
the mad hatter gibi zamana mahkum, hep aynı çay partisindeymiş gibi hissettiğiniz olmuştur herhalde. yalnız değilim bu konuda değil mi??
yeşil papiyi bulmuşsam hava sıcakda olsa giyerim, şimdi hardal sarısı bulmakta sıra
kırmızı
güzelde çizmişler keşke gelip bizim duvara çizeylerdi
daha siftah yapamadan dondurmayı yediği gibi kendi kolyesini de kırdı. zararla başladı ticari hayatına
melek gibi göründüğü gibi melek gibi de yapıyor. ne düşük bir cümle yapısı bu şimdi.
afedersiniz ama deniz kenarında yaşamanın gereklilikleri bunlar
Eyl21
Okul Üzerine Ornitorenksel Sayıklamalar
Okul meselesi hakkında kendimce ahkam kesmek istedim ben de ama hele ilk haftayı bir geçirelim ona göre konuşayım dedim. Çünkü benim yazacaklarım Afrikanın vahşi cangıllarına süt bebesi nasıl itilir konulu olacağından sabi sübyanı önce o ortama itmeli sonra gözlemlemeliydim.
Öncelikle Efekan bir devlet okuluna başladı, herkes kendince doğrulara sahip bu konuda asla benim fikrim daha doğru tartışmasına girmek değil benim amacım benim doğrumdan bahsetmek, bana göre eğitim devlet eli ile parasız bireylere verilmesi gereken bir hizmet ve bireyin hakkı ha bazıları bunun şekli ve politikaları ile ilgili rahatsızlıklara sahiptir ve haklıdır ancak ben sistemin doğruluğunu tartışılabilir bulsamda devletin sahip olduğu eğitim kadrolarından istisnalar dışında hoşnuttum ve yaşadığım yerin küçüklüğünden kaynaklı okulları ve öğretmenleri tanıyordum, içimde kuşkuya mahal verecek tek bir unsur yoktu. Özel okul bizim için söz konusu olsaydı en yakın özel okula ulaşmak için servisle günde toplamda bir buçuk saatlik bir yol gidecekti ve açıkçası kuşta kondurmayacaklardı ve yorgun bir vaziyette okula varan çocuk burada faydalanabileceğinden daha az faydalanacaktı belki okuldan. Hoş şehir çocukları zaten her gün bu yolu tepiyor ya. Ve ilk okulda çocuktan beklenen tek kazanım okuma yazma öğrenebilmesi ve dört işlem yapabilmesi olunca ve doğal seleksiyonda okulsuzda uygun ortamda çocuklar bunu 7 yaş civarında halledebiliyorsa çok ta düşünecek bir şey yoktu.
Efekan’ın iki yaşından beri zaten okullu olması sebepli blogda hiç bahsi geçmesede waldorf okulları, demokratik okullar, ev okulu ve okulsuz eğitim bir sürü şeyden az az haberdar olma, önce inceleme, sonra bunalma, sonra okumasın bu çocuk yaaa diye isyan etme, boş ver ya herkesin çocuğu gidiyor deme, sonra yeniden isyan etme, istifa edicem herşeyi bırakıp dağa yerleşicem göndermiycem işte okula deme, sonra ne var yani bizde gittik devlet okuluna psikopat mı olduk deme, sonra kocakişisine göndermesek mi okula deme gibi bir sürü bir sürü evreyi dört yıldan uzun bir sürede yaşama şansı elde ettik ve geldi çocuk altılı yaşlarının son aylarına. Kaydoldu tabi ki okula.
Kaynaştırma haftası ve ilk hafta için işyerinden izin almış olsamda kaynaştırmaya bazı aksilikler nedeniyle Efekan gidemedi yani onun için ilk gün gerçekten okulların açıldığı gündü. Yazın zaman zaman okul bahçesine götürmüş orada oyun oynamasını sağlamıştık, okulda görev yapan birkaç arkadaşımız vardı ve Efekan kaynaştırma haftasının son gününde ama okulda kimse yokken sınıfını görme şansını elde etmişti.
İlk gün benim için de bir milatdı şimdiye dek kreş ve anaokulu hep çocuklara kahvaltıdan ikindi kahvaltısına tüm öğünleri verdiği için ben evden çıkma saatimiz olan 08:00 den yaklaşık olarak yirmi dakika önce uyanıp 10 dakikada duş alıyor 10 dakikada da Efekan ve kendimi hazırlayıp kapıdan çıkıyordum ama bu kez Efekan’a kahvaltı yaptırmalı beslenmesini hazırlamalı ve kendimle ilgilenmeliydim uyanma saatini 06:50 olarak ayarladık. Pazar günü Efekan’a “yarın sana beslenme hazırlayacağım sende okulda yiyeceksin, ne istersin?” dedim “kek” dedi. imdat diye bağırasım geldi, çocuğum ilk okullu oldu ya benim.
Sabah erken kalkabilmek için erken yatmamız gerekiyordu ve yazın evde babasıyla vakit geçiren çocuk bu geç uyuma işine öyle alışmıştı ve ilk okul işini öyle stres yapmıştı ki yatağına yatırmamdan bir buçuk saat sonra uyudu ve beni de o kadar süre yanından kaldırmadı.
Sabah kalkmak gerçekten zor bunun alıştırmasını yapmak isteyebilir belki bazıları ama ben son ana kadar benim için çok değerli olan uyku zamanını kullanmak istedim evet ben tembel bir uykucuyum ve yaz mevsimi miskiniyim, hem alışmak için bir hafta önceden bu düzene başlasam ilk günler yine aynı zorluğu yaşacaktım ve bir hafta daha geç kalkma şansını da kaybetmiş olacaktım.
Okula ulaştığımız andan bahsetmek daha doğru olur artık sanırım.
İlk önce sınıfına gittik bir gün önce okula gittiğinde tahtaya güzel bir resim çizmiş olan Efekan gururla o resmi bana gösterdi.
Ardından ortam kalabalıklaşmaya başladı minicik sıralarda kocaman adamlar oturuyor dahası o sırada oturması gereken çocuğuma yer vermiyordu. Tüm veliler lise yıllarından kalan bir psikolojiyle öğretmen masasının hemen yanındaki en ön sırasına yaklaşmamıştı bile zaten kısa süre önce gözlük takmaya başlayan Efekan için ön sıraların daha iyi olacağını geçtim hala ilk okul yıllarını hatırlayan bir yetişkin çocuk olarak okulun ilk yıllarında o ön sıranın aslında heves edilen bir yer olduğunu hatırlayıp hemen Efekan’ı oraya oturttum.
Çantasını sıraya koyduk bahçeye çıktık bayrak töreni için hazırlıklar başlamıştı büyük sınıflar sıra olmaya başladı biz ise birinci sınıfların olması gereken kısımda analı babalı çocuklu bir kalabalık kimse ne yapacağını bilmez vaziyette bakışırken öğretmenler gelmeye başladı ve Efekan’ı öğretmeninin yanına götürdük o çocukları bir hizaya sokmaya çalışırken Efekan önce bana doğru bir koştu sarılmak için ve ben sarılmadan hayır öğretmeninin yanına gitmelisin derdemez pişman oldum bunu sarılıpta söyleyebilirdim diye Allahtan biraz sonra yine aynı hamleyi yaptı bu kez sarıldım öptüm ve kulağına onu sevdiğimi fısıldadıktan sonra okul içinde öğretmeninden yardım isteyebileceğini onun onlara her konuda yardımcı olacağını söyledim daha bir rahat gitti sıraya. İstiklal marşına eşlik etmeye çalıştı sözlerini tam bilmese de ve orta öğretim çocuklarınca hazırlanmış eğlenceli mini konser esnasında Müzik Öğretmeni haydi eller deyince kalabalığa mahcup ve tedirgin katıldı.
İçeriye ilk gidenler birlerdi ve artık bizim okul sınırlarında işimiz bitse de Kocakişisi dersi olmayan bir arkadaşı ile öğretmenler odasına giderken ben yine dersi boş olan başka bir arkadaşımla bahçenin gölge bir köşesinde oturdum, iki ders saati.
Okuldan ayrıldığımda ise yakınlarda evi olan bir arkadaşıma gittim çünkü öğle yemeği için okula dönmeliydim. Çalışan bir anne babanın çocuğu olan Efekan evimiz okula yakın sayılsada öğlenleri okul sınırları içinde karnını doyurmak zorundaydı bu ya taşımalı öğrenciler için anlaşılan yemek şirketine belli bir ücret ödeyerek olacaktı ya da kantinden tost alarak ve ben beş okul günü içinde bunu Efekan’a öğretmeliydim birinci haftanın sonunda bu konuda yalnızdı çünkü.
İlk gün taşımalının yemeği çıkmadığı için ikinci gün de çıkan yemekten bizim haberimiz olmadığı için kantinden tost aldık. İlk gün sıraya birlikte girdik Efekan sık sık sıradan kaçtı yarım saat kadar sıra bekledik ve Efekan bir tost için bu kadar sıra beklemeyeceğini yakınlarda evi olan bir arkadaşıma misafirliğe gitmeyi zaten sabah derste bir şey yapmadıklarını okulun sıkıcı olduğunu söyledi. Sıraya girmesini ilk gün ders işlenmeyeceğini bu günün tanışma günü olduğunu ve sıradan çıkarsa sırasını kaybedeceğini söyledim. Kantin sadece karışık tost yaparken Efekan sıra kendisine geldiğinde içinde sadece sucuk olan bir tost istedi kaşar ve salça olmasın dedi ve yanına ayran aldı oysa ki Efekan süt ya da meyve suyu içer. Ve ben Efekan sayesinde yıllar sonra okul tostu yedim, içinde hiç bir şey olmamasına rağmen nasıl bu kadar lezzetli oluyor bu? İsviçreli bilim adamları asıl bunu araştırsın!!!
İllaki herşeyi kendisi yapmaya alışık bünye okul kitaplarınnı kaplama konusunda da bunu kimselere bırakmadı hatta bu iş için hazırlar üretilen ve kitaba geçiriliveren kaplıklara yüz bile vermedi. Yalnız hayatbilgisi kitabını yeniden okumak çok zevkli olacak.
İkinci gün tostu yapan teyzeye yardım etmek için eşi gelmişti ve ilk gün yediğimiz nefis tosttan eser yoktu.
Üçüncü gün taşımalının yemeğinden haberdar olduk yanında bende gittim ama Efekan’ın tüm işlemleri kendinin yapmasını sağladım sadece tarif ettim tabildotu almasını ya da yemeği bitince tabildottakileri nasıl dökeceğini ve tabakları üst üste nasıl koyacağını.
İlk günden sonra okulda olabildiğince az vakit geçirmeye çalıştım ama bunun yanında ders zili çaldığında öğretmen çocukları salmadan ya da sınıf kapısını açmadan sırf zil çaldı diye sınıf kapısını açıp kapıdan iki dakika boyunca sınıfın içini gözleyen ve sınıfa dalan veli gördüm, tüm gün okul bahçesinde oturan tenefüste çocuğunun oyununa müdahale eden veli gördüm, ve derse çocuğu ile girip haftanın sonunda bile hala sırada ders boyu oturanını da. Bunu yanında yemek yedirmek için gittiğimde yemek zili çalınca kapı açıldığında öğretmeniyle göz göze geldiğimizde utandım çocuğu hiç kendi haline bırakmıyorlar fikrine kapılır diye. Ama tüm öğle arasını ilk üç gün okulda geçirmek zorunda kaldım kimseyi tanımayan Efekan oyun arkadaşı bulmakta zorlanmıştı ve gitmemi istemiyordu bende okulda kaldım ama bunun yanında sınıfından çocuklarla olabildiğince oyun kurmasına yardım ettim ve çocukların adını sorarak ve Efekan’ın adını söylemesini sağlayarak tanışmalarını sağlamaya çalıştım.
Perşembe günü okula vardığımda Efekan tost yemek istedi, önce yemekhaneye bakmayı teklif ettim geri çevirmedi gittik yemeğe baktı ve tost istiyorum dedi ısrar etmedim kantine gittik ben yorulduğumu bankta oturmak istediğimi söyledim sıraya kendi girdi siparişini verdi parasını ödeyip üstünü aldı tostu ve ayranıyla yanıma gelip çok güzel bir oturma yeri bulduğunu oraya gitmemizi teklif etti gittik ve o bulduğu ağaç gölgesine beni oturtup kendiside üstüne tırmanıp keyifle tostunu yedi ve bu teyze güzel tost yapıyor ama kocası beceremiyor dedi.
Cuma günü sabah okula bırakmaya sadece Alper gitti ve yemek saatindede ben okula gitmedim Alper sabah Efekan’ı bırakırken öğretmeninden rica etti alışması için o gün benim gitmeyeceğimi Efekan’ı yemekhaneye göndermesinin mümkün olup olamayacağını.
Cuma sabahı sağanak kelimesinin bile basit kalacağı bir yağmur nedeniyle yağmur botu ile okula gönderince çocuğu ve bir saat sonra hava denize girilebilecek sıcaklığa gelince öğle yemeği saatinin sonlarına doğru okula gittim Efekan’ı bahçede göremeyince içeriye girdim içeride öğretmeni ile karşılaştım ve Efekan’ı sordum yemekhaneye gönderdiğini ama benim bakmamamı kendisinin bakmasının daha iyi olacağını yoksa beni görünce çocuğun yemeği bırakabileceğini söyledi tama dedim içeriye bakıp yanıma geldi ve evet içeride hala yemek yiyor dedi. Teşekkür edip bahçeye çıktım dersin başlamasına yakın içeriye girip koridorda arkadaşları ile takılan Efekan’a kendisi için ayakkabı getirdiğimi söyledim değiştirmesini sağlayıp oyalanmadan vedalaştım, biraz daha kal desede ve içimden bu gelsede dersiniz başlayacak siz arkadaşlarınızla oynayın benim gitmem gerek dedim.
İlk okul haftası maceramız bu şekildeydi. Kaldı önümüzde 12 yıl kesiliği olan devam etmek isterse de ek olarak buna 2 ya da 4 ya da daha fazla daha fazla sürelerin eklenebileceği bir zaman dilimi 🙂
Tem13