Mevlüde ile bir kez kısacık buluşmuştuk da yetmemişti bana.
Sonra kendi kendimi davet ettirdim gel zaman git zaman.
Ardından da Kocakişisini davete icabet konusunda ikna ettim.
İnce ince çalıştım yani 🙂
Sonra birden bire oldu her şey, cidden, hani ben gitmek istiyordum gerçekten ve Mevlüde gel diyordu ama çok ihtimal vermiyordum yani. Bir Cuma günü hafta sonu için uçuş bileti buldum dedi Alper, o gün izin ayarlandı, o gün valiz hazırlandı o gün ertesi sabah uçmak üzere Antalya’ya geçildi.
Mevlüde ile havaalanında bir buluşamayışımız var ki; evlere şenlik, kabus, akılsız başın cezasını, artık sen ne dersen.
Prag’a giderken yurt dışı konuşma paketi satın almıştık abonesi olduğumuz GSM firmasından, ancak sadece bir kereliğine mahsus o da bir dakikayı bulmayan bir süre kullanınca bu kez yurt dışı kullanıma açtırmak daha mantıklı geldi bize ve yola çıkmadan bir kaç saat önce GSM firmasına kısa mesaj atarak yurt dışı dolaşıma açtırdık telefonları (ya da biz öyle sandık, ha neden kapalıydı dolaşım derseniz zaman zaman yedi kilometre ötemizdeki Meis Adası nedeniyle Yunan Şebekesine geçen telefonlarımız yüzünden derim).
Hattın dolaşıma açıldığına dair onay mesajı da geldi telefonlarımıza ancak Brüksel Havaalanında telefonu açıp kullanmaya kalktığımda Fransızca konuşan kadının ne dediğini anlayamamış ama hatla ilgili bir aksilik olduğunu anlamıştım. Velhasıl kelam biraz olaylı oldu buluşmamız.
Bizi Brüksel’den alan Mevlüde arabasına attığı gibi Ath’a şatosuna götürdü.