Altı yaşındaydım ve o şu anki yaşımdan sadece bir yaş büyüktü. Onu ziyarete gittiğimizde fırfırlı bir elbise giydirmişlerdi altına uzun çoraplar böyle güzel görüneceğimi düşünmüşlerdi ama bilmedikleri bir şey vardı çoraplarımın lastikleri erimişti ve biri sürekli düşüyordu, zaten bu çorapları kullanmıyorduk bu yüzden ama onlar bunu bilemezdi bir başkası nasıl bilsindi böyle şeyleri. Ayağımda naylon ayakkabılar vardı o dönem ayakkabılar ekonomik durum göstergesiydi ve naylon ayakkabıyı o zamanlar fakirler giyerdi şimdilerin tersine. Ayakkabılarım orta direk diye tabir edilen sınıfın naylon ayakkabılarıydı en alt sınıf kara lastik giyerdi ve çoğunlukla topuk kısmından yarılırdı bu dayanıksız ayakkabılar. Durumu biraz daha iyi olanlar kara lastik modelinin renkli olanlarını giyebilirdi orta direk çocukları ise daha saydam ve sevimli naylon ayakkabılar, benimki sevimli olanlardandı ama iskarpin sağlamlığı sağlamıyordu sevimlilik.
Yanına giderken yol boyu tembihlendik onu ağlayarak üzmememiz konusunda zaten ağlayabilecek durumda mıydım hatırlamıyorum o kurtulmuştu buna sevinmeliydik ama ben bunları düşünebilmiş miydim çocuk aklıyla onu da bilmiyorum. Nihayet yanına vardık çok heyecanlıydı adeta nasıl davranması gerektiğini bilmiyordu halbuki bizim yanımızda heyecanlanmasının bir gereği yoktu. Elleri kıpır kıpırdı sürekli konuşuyordu yıllar önce genç kızlığında o koğuşta yatarken yaşadıklarını kış günü çamurun içine girip kopardığı kızıl goncanın güzelliğini sonra hademelerin ayaklarını soğuk suyla nasıl yıkadığını dönüp dolaşıp anlatıyordu. Aradan biraz süre geçince anlattığını unutup o kızıl goncanın güzelliğini ve nasıl kopardığını yine anlatıyordu o anı yaşıyor heyecanlanıyor elleri bir kuş gibi çırpınıyordu ben boynundaki o kızıl halkaya bakıyordum belli etmemeye çalışarak. Heyecanını bastırmak için yürüyüş yapmayı teklif ettiler kabul etti kalktık yürümeye başladık işte o zaman naylon ayakkabının nasıl bir şey olduğunu anladım ayak tabanımdaki onlarca çönür dikeni sayesinde. Hiç sesimi çıkaramadım onu üzmemek için yürümeye devam ettim yürüdükçe dikenlerin bazısı daha çok battı etime bazısı sürtünmenin etkisiyle düştü sık sık düşen ve arada durup çektiğim sonrada peşlerinden koşturduğum çorabım gibi.
Otuz üç yaşındaydı benim şu anki halimden sadece bir yaş büyük ve nasıl ağır gelmişse hayat artık tavandaki demir çengele bağladığı urganı boynuna geçirmiş ve sandalyeyi tekmelemişti. Bir süre sessizce sallanmıştı orada eve gelen kocası tarafından kurtarılana kadar, urgan boynuna kızıl bir gerdanlık hediye ederken beynine giden kan akışını engellemiş ve hayatının son iki yılını almıştı hafızasından o yüzden eskiler bu kadar yakın dün gibiydi onun için dünü olmadığından. Nasıl bir yükse beni düşünmesine engel olmuştu ardında bırakmıştı zihninde ve tekmelemişti sandalyeyi. Otuz üç yaşındaydı annem, benim şu anki halimden sadece bir adım önde…2011
Annem ve tüm kadınlar için dinleyelim hadi;