Category Archives: EKOLOJİK SEÇİMLER
Dinozor Baskılı Sırt Çantası
Bu kumaşa baskı yaparken düşündüğüm tam olarak bu sırt çantasıydı.
Yaşadığımız yerde bir meydan kültürü var yaz kış insanların oturduğu çay bahçeleri ve çocukların bisikletleriyle dört dönüp oynadıkları bir meydan. Tüm önemli olayların mekanı olan bayramların kutlandığı, festival açılışlarının yapıldığı yaz geceleri insanların ellerinde içecekleri duvarda oturup gelen geçeni ya da oyun oynayan çocuklarını izlediği bir meydan.
Dışarıya çocukla çıkılıyorsa yedek kıyafet ve oyuncaksız çıkılmayacağını tüm ebeveynler bilirler. Giysiler için daha önce bir çanta dikmiştim zaten hava şartlarına göre içeriği güncellenip her daim arabada bulunduruluyor o.
Geçen yıl omuza asılan cinsten dikip baskı yaptığım bir çantaya Efekan oyuncak çantası yapacağım diye el koydu ama aynı gün kaybetti, elde ya da omuzda taşınan cinsten çantalar zaten Efekan’a göre değil onun için bir sırt çantası dikmeliydim.
Aynı adımları izleyerek sizde kendiniz ya da çocuğunuz için basit bir çanta dikebilirsiniz.
Önce kumaşı tersi tersine gelecek biçimde üç kenarından dikerek birleştirdim.
Fransız dikişi yaparak kenarlarını temizlemeyi planladığım için birde yüzü yüzüne gelecek biçimde kumaşı çevirip tekrar yarım santim kadar pay bırakarak aynı üç kenardan düz dikiş ile geçtim
Çantanın ağız kısmını kıvırmak için ayarlarken kordonun geçeceği ilik evlerinin yerlerini ayarladım.
İlik evlerini açtıktan sonra ağzını kıvırıp dikiş geçtim.
Bitirdim sanırken alt uçta kordonun geçeceği biyeleri yapmadığımı fark edip o kısımlardan dikişi açıp biyeleri ekledim. Siz bu aşamayı daha ilk adımda yapın olur mu?
En son kordonları geçirdim ve çantamız bitmiş oldu.
Sahibini zorla yakalayıp bir iki poz çekmeyi başardım ki çocuklarına dikiş dikenler bu kandırma ve fotoğraflama işinin ne zor olduğunu bilirler 🙂
52 Haftada Baskı Yapmak 4. Hafta
52 Haftada Baskının 4. haftasından merhaba.
Programın biraz gerisinden gitsem de bir yerlerde yetişirim diye umuyorum yol arkadaşlarıma.
Her hafta bir kumaş boyama deneyimi yaşama fikri beni heyecanlandırırken bunu sadece baskı yapma boyutunda tutmayıp bu konuda zihnimi kurcalayan tüm teknikleri deneyesim var ki sonlara doğru shibori tekniğini denemezsem gözüm açık gider.
Ben şanslı bir çocukluk geçirdim güzel ve yeşil bir ilçede esnaflık, ticaret ve çiftçilikle uğraşan bunca iş bir arada yürümeyeceğinden o zamanların orta direk tabir edilen sınıfını alt sınırdan ancak yakalayabilen bir ailenin içinde yetiştim ve her şeyi görme şansım oldu böylece. Bakır nasıl kalaylanır, koyunların yünleri kazanlar kurulup nasıl boyanır eğirilip sonra nasıl halı kilim dokunur (ki ikisinide dokuyabilirim çocukluktan beri). Bahçeye göveri nasıl dikilir, tarhana bulgur nasıl yapılır? Tam olarak hiç birini bilmesem de hafızama aldığım kareler sayesinde işe giriştiğimde hiç yabancılık hissetmem ben.
İşte o yıllardan yün ve kumaş boyama ile ilgili çok kare var zihnimde canlandırılması gereken.
Çivit mesela indigo mavisinin kendisiymiş mesela ama anneannem çiviti nasıl elde ederdi hangi ottu o onu bulmalıyım.
Pelit, cevizin yeşil kabuğu ve yaprakları, soğan kabuğu ve daha bir sürü bitki.
Şöyle bir resmi az çok pinterest ve blog dolaşan herkes görmüştür de bu ecnebi dediğimiz memleketler bunları keşfetmeye bunca uğraşırken bunları reçete edip dökümantasyon yaparken biz hazır olan bilgiyi neden kaybettik?
En nefret ettiğim söylemdir diktiğim bir şey için “hazır gibi” denilmesi, söyleyen iltifat ettiğini sanırken nasılda aşağılamıştır bence el becerimi fabrikasyonla kıyaslayarak.
Hazır olana karşı bir duruş benimkisi ve yapabileceğime inandığım her şeyi yapma isteği.
Benim bilgiyi sorup tekrar canlandırabileceğim bir yakınım kalmadı hayatta, o yüzden deneye deneye bulacağım hepsini ve burada kayıt altına alacağım.
İnternette bilgi gani, oku dersen ben üşengecim biraz biliyor musun? Bir de şüpheci. Denemek daha kolay benim için bir de internetten denediğim ve ilk deneyimi misafir önüne çıkarma cesaretinde bulunduğum pasta börek tariflerinden sonra ben internetten elde ettiğim bilgiyi on ayrı kaynaktan teyit etmezsem güvenemiyorum. Bazen bakıyorum aynı tarif aynı yazım hatası ile beş blogda karşıma çıkıyor Ctrl C-CtrlV dünyasında insan bir kez gözden geçirmez mi canım ne yazıyormuş diye? Geçirmiyorlar işte.
Mevzu çok basit ama ben anlatmaya başlayınca çok uzuyor.
Soğan kabuğu ile kumaş boyama benim bu haftaki gündemim.
Soğan kabuklarını bir süre biriktirdim, artık yeterince kabuğum olduğuna inandığımda da onları bir tencere içindeki kaynar suya atıp kaynatmaya başladım anneannemin deyimi ile de bir hapaz tuz attıktan sonra bir müddet daha kaynattım. Her şey göz kararı ve zaman tutma gibi şeylerden yoksun benim deneyimlerim, bu anlamda çok sağlam bir dökümantasyon beklememek lazım sanırım benden.
Daha önce dikiş makinesinde düz dikiş ile desenleme çalışması yaptığım ham pamuklu bezi tencerenin içine atarak bir süre daha kaynatmaya devam ettim.
Soğuk su altında artık boya akmayıncaya kadar duruladığım bezi kuruttuktan sonra ham hali ile boyanmış hali arasındaki farkı görebilirsiniz.
Soğan kabuklarından elde ettiğim boyayı bir cam kavanoza alarak sakladım belki başka çalışmalarda kullanırım.
52 Haftada Baskı Yapmak 2. Hafta
52 haftada baskı macerasının 2. haftasından merhaba.
Yeni baskı kalıpları mı oymalıyım, elimde oyduğum sayısı onu geçen deseni mi kullanmalıyım ya da elma, limon ve ya çeşitli yeşil yapraklar gibi meyve sebze baskıları mı yapmalıyım, yoksa elime o an geçen her hangi bir objeyi mi kullanmalıyım? Henüz zihnimde oturtamıyorum. Karar verme sürecim çok uzunken ve sonucunda bir karara varamamışken işlem hep paldır küldür ilerliyor.
Bu kez yine aynı oldu.
Malzemelerim geçen haftaki etkinlikle aynı akrilik boya, pamuklu kumaş, kendi oyduğum baskı kalıbı.
Ancak Efekan için bitki çayı yaparken ansızın çayın bir kısmını boyama işlemi için kullanmak geldi aklıma.
Çayın içeriği altın otu, gül hatmi, ıhlamur, hibiskus.
Bir fincanı Efekan’a kalanı bana.
Kumaşı direk çayın içine bastım.
Bir süre sonra sabitleme özeliği olduğunu farklı yerlerden okuduğum sirkeyi ekledim kabın içine, biraz da böyle beklettim kumaşı. Dedim ya paldır küldür yoksa bitkilerden yararlanarak yapılmış sayısız kumaş ya da yün boyama yazısı çıktı daha önce karşıma onları araştırıp nasıl yapılmalı okuyup daha profesyonel bir iş çıkartabilirdim. Ancak o zaman içimdeki acaba nasıl olur ki sorusu ve deneme aşkını nasıl sustururdum?
En sonunda akan su altında yıkadım.
Kurutup daha önce oyduğum robot desenli stampa ile akrilik boya kullanarak göz kararı her hangi bir işaretleme yapmadan baskı yaptım.
Her sırada farklı bir renk kullandım.
Öyle paldır küldür çalıştım ki boyaları her hangi bir yere sıkmayıp direk tüpün ağzından fırça ile alırken bir miktar sarı boya kumaşa sıçradı panikle sildim ancak iz kaldığı için ben de başka başka yerlere de sıçratıp sildim 🙂
Kumaşın ham hali ve boyanmış hali yan yana geldiğinde kumaşın aldığı hafif pudra pembe tonu görebilirsiniz.
Bitkilerle birlikte kaynatılırsa renk daha koyu da elde edilebilir, bunu da ileriki haftalarda denemeliyim. Zaten aklımda soğan kabuğu kullanmak fikri hep bir köşede duruyor. Ve annem ve anneannemin pelitlerle siyah boya elde edip okul önlüklerini boyadıkları eski çocukluk günlerimi biraz deşmeliyim zihnimde. Bunlar hep başka başka haftaların konusu olsun.
Geçen haftaki kumaşımla yan yana da fotoğraflamalıydım yoksa içim rahat etmezdi 🙂
Kefir
Bu tatlı pıtırcıklar bana geleli neredeyse bir yıl oluyor, ilk zamanlar pek ısınamadık bir birimize zaten ben zor arkadaş olan bir tipimdir hemen öyle samimi olamam.
Hal böyle olunca bir iki mayalama yapıp nasıl saklanır aramadan sormadan temiz su içine koyup attım buzdolabının sebzelik rafının hemen üst kısmına. Bir süre böyle bekledi gariplerim iyi ki o süre içinde ölmediler çünkü bu pıtırcıklar karnabahar görünümünde ve lastik kıvamında, yaşayan, çoğalan ve ölen dışları kefiran denilen bir yapışkan bir zarla çevrili eğer çok büyümüşse bıçakla kesilmemesi gereken (metalden zarar gördükleri için) ancak hafifçe elinizle sıkmadan ayırıp çoğaltabileceğiniz ve arkadaşlarınızla paylaşabileceğiniz yararlı bakteriler ve mantarlar sınıfından bir canlı.
Efekan piyasada bulunan meyveli kefirlere bayılıyor ve neredeyse her gün içiyor ama ben evde kendim mayalayayım ve onu içsin istiyordum ve bu pıtırcıkları bulmamın asıl sebebi buydu ama şu gün oldu hala saf halini Efekan’a içirebilmiş değilim ve bunun müsebbibi ön yargılı karakteri ve yeni tatlara kapalı oluşu.
İlk olarak bu tontiklerin mayaladığı bir içeceği içme fikri bazılarına garip gelebilir ama değil hatta benim baya hoşuma giden zevkle içtiğim bir içecek.
Benim sevdiğim lezzet ekşi ayran kıvamında olan ama herkes kendi damak zevkine göre mayalanma gerçekleştikten sonra kefiri süzerek istediği lezzeti elde edebilir, tatlı kefir isteniyorsa mayalanma süresi 24 saati pek geçmemeli ben 24 saat ve daha üzeri sürelerde kefiri süzüyorum ve 48 saat bile beklettiğim oluyor. Kefir ekşidikçe faydası artan bir içecekmiş içinde bir miktar alkol barındıran ve ekşidikçe de bu oran artan bir içecek. Kıvam konusunda da daha katı olmasın istiyorsanız ayırdığınız kefir ayranını birkaç saat buzdolabında tutmanız yeterli oluyor.
Bu yazıda kitabi bilgi vermek istemiyorum ana vatanı Kafkaslar olan Türk orijinli bu içecek hakkında her yerde yazıldı çizildi ve konuşuldu. Bir çok hastalığa şifa vermesi için kullanılan bu içeceği ben bağışıklığı arttırmak için ve içecek amaçlı kullanıyorum ki kefir bir ilaç değil içecek zaten esasında.
Nasıl yaptığıma gelince;
Öncelikle yapımın hiç bir aşamasında metal araç gereç kullanmıyoruz metalin kefire zarar verdiği ve öldürdüğü söyleniyor bunu hiç denememek ve araştırmamakla birlikte bu uyarıya uyuyorum da, sizde uyun bence.
Kefir tanelerini metal olmayan (tercihen cam) bir kap içine alıyoruz ben bu iş için herkesin tanıyacağı bu kavanozu kullanıyorum, evde şimdilik mayaladığım kefiri tüketen tek kişi ben olduğum için bu miktar benim taze taze içmeme yetecek miktarda kefir elde etmemi sağlıyor siz daha büyük bir kavanozda kullanabilirsiniz.
Ardından kavanozun içine süt dolduruyor ve tahta kaşıkla şöyle bir karıştırıyorum kefir taneleri ve sütü. Daha önce kaynatılmış ve ılıtılmış süt deniyor ama ben buzdolabından çıkardığım gibi kullanıyorum sütü, soğuk olmasının bir sakıncası yok sadece mayalanma işlemi 20°C den sonra başlıyor.
Kavanozun kapağını kapatıp 20-30°C ısıda karanlık bir yere kaldırmamız gerekiyor ki bu iş için en uygun yer bizim evde çalışmayan haldeki fırın, ben oraya kaldırıyorum. Mayalanacak kabı soba ya da kalorifer yakınına getirebilirsiniz diyorlar ki ben ihtiyaç duymuyorum. Çevre ısısı düşükse kabın etrafı bezle sarabilirsiniz.
Kap içindeki süt normal olarak 18-24 saat sonra pıhtılaşıyor. Mayaladığınız kefirde taneler ile peyniraltı suyu (whey) arasındaki sınır keskinleşmişse kefir olmuştur.
Maya miktarı düşük ve ortam soğuk ise pıhtılaşma gecikebiliyor. Mayalanmış kefiri metal olmayan bir tel süzgeçten geçiriyorum.
Süzgeç üzerinde kalan karnabaharımsı kısım tekrar maya olarak kullanılıyor.
Kefirin tam olarak mayalanıp mayalanmadığı konusunda şüpheniz varsa ki bu genellikle oda sıcaklığında 24 saat içinde gerçekleşir Kefir mayaladığınız kabın içine kürdan sokun ayakta duruyorsa kefir mayalanmıştır.
Kefir mayasını hemen kullanmayacaksanız ağzı kapalı bir cam kavanoz içinde buzdolabında saklanabiliyor. Bazıları kefir tanelerini saklamadan önce yıkıyor. Eğer yıkama yapacaksanız kefir tanelerinin zarar görmemesi için klorsuz su kullanmanız gerekiyor. Saklanmak istendiği zaman taneleri örtecek kadar bardağa su veya süt koymak gerek ancak taneler canlı oldukları ve beslenmeye ihtiyaç duydukları için süt içinde saklamanız daha mantıklı. Birkaç gün bu şekilde durabiliyor. Eğer daha uzun süre tutmak istiyorsanız, kefir tanelerini örtecek kadar kaba süt koyun ve kabı dondurucuya koyup birkaç hafta süre ile saklayabiliyorsunuz.
Ancak bir süre mayalama yapmadığınız kefir mayalarını tekrar kullanacağınız zaman üç kez gibi az miktarlarda süt ile kefir mayalayıp süzdüğünüz kefiri içmeyip dökmeniz ondan sonra elde edeceğiniz kefirleri içmeniz gerekiyor.
Peki gerçekten işe yarıyor mu?
Evet, kefir içmeye başladığından beri Efekan hastalıkları daha kolay atlatır oldu ve tabi bende.