“Mavi olsun önlüğüm” dedi Efekan, “bıyıklı olsun” dedim bende içimden, “aşçı yamağı Efekan” yazın üstüne dedi koca kişisi onuda kırmadık ama bu fotoğraftan sonraydı o. Yıl sonu gösterisinden de eklerim fotoğraf yazılı halini de görürsünüz o zaman.
Monthly Archives: Mayıs 2013
Kukuleta Dikimi
Elf Elbiselerimde kullandığım kalıpları kendim oluşturdum o yüzden soranlara referans bir kalıp bilgisi veremesem de bu yazıda kukuleta için nasıl bir yol izlemeniz gerektiğini anlatmaya çalışacağım. Elbise için pekala da temel bir elbise kalıbı kullanabilirsiniz
Kukuleta için öncelikle mulaj kağıdına kapüşonlu bir kıyafetinizin kapüşon kalıbını aktarın bu sizin için hazırladığım çizimin siyahla çizilmiş kısımları gibi olacaktır. Sonra kırmızı çizgilerde gösterdiğim gibi kafanın tepe noktasından kukuletanın sahip olmasını istediğiniz uzunluğa kadar bir çizgi çizin bunun için ben yaklaşık olarak kapüşona 50 cm kadar ekliyorum, çizgiden aşağıya dik 5 cm kadar bir çizgi ile inin. Son olarak çizgiye paralel yay gibi bir çizgide ense kısmına kadar çizin kalıbınız hazır mulaj kağıdından kalıbı kumaşa aktarmadan prova edip aksaklıkları ve düzeltmeleri yaparsanız sonuç sizi daha memnun edecektir. Kukuletanın üst kısmını kumaş katına denk getirerek biçerseniz sadece alt kısmını İngiliz Dikişi ile (kumaş önce tersi ters gelecek şekilde dikilir. sonra çevrilip bu kez yüzü yüz gelecek şekilde dikilir. ikinci dikiş baskı payını içte bıraktığından içi de görülebilen parçalarda çok kullanışlıdır) kapatırsanız harika bir kukuleta elde edersiniz. Elbise ile de birleştirdikten sonra Elf Elbiseniz hazır.
Yusufçuklu Don
Şu an itibariyle rahatlıkla don kelimesini kullanabileceğim. Çocukluğumda dış giyimin bir parçası olan pazen basma ya da ipekli paçaları ve beli lastikli ağlı ve genişçe biçilmiş donlar için şalvar yakıştırması yapılamaya başlandı. Oysa ki şalvar ağı körüklü ve bambaşka bir dış giyim parçasıydı. Kültürel zenginliklerimizi görmezden gelme basitleştirme ve hatta köylülük sayıp utanma duygusu don kelimesini de iç çamaşırıyla bir tutmaya başlayınca bir şalvar kelimesi dolaşır oldu ortalıkta.
Birde memleketimin İl Kültür Müdürlüğü sitesinde bile dona şalvar denildiğini görünce pek bir sinirlendim. Nedense pek bir üstüme vazife ediniyorum böyle şeyleri unutulmasın istiyorum. Yard.Doç.Dr.Öznur Aydın’ da öyle sanırım ki güzel bir sunum hazırlamış. Küçük bir bölümü;
Şalvar- Çakşır- Don
Diğer bozkır uluslarıyla beraber dünyada ilk kez ayrı ,ayrı iki bacağı içine alacak şekilde vücudun alt kısmını saran giysiyi giyenler arasında, Hunluların da bulunduğunu söylemeliyiz.
Pantolonun ilk kullanıcıları Persler, İskitler ve Hunlar’dır. Orta Asya’da deriden atlı göçebe kültüründe bu giysiler yaygındı. Eski Türklerde alta giyilen giysilere “üm” demişlerdir. Anadolu’da yaygın olarak don, çakşır (dize kadar), potur (ağı dardır) kullanılır. Zıpzıpka- zıvga (ağı körüklüdür), ağı geniş olanlar ise şalvardır Geleneksel donlar genel çizgileriyle pantolonu hatırlatır. Ancak uçkur (kemer) yeri çoğunlukla göbek altındadır. Don geniş kesilmiştir. Paçaları ayak bileğinde toplanıp büzülür; bürümcük gömlek ya da üç etek giysi altına giyilir. Don paçaları üzerine çoğunlukla çiçek işlemeli paçalıklar dikilir. Böylece, üç etek’in yan yırtmaçları açılınca çiçek işlemeli paçalıklar görülür. Don’a Anadolu’nun değişik yörelerinden farklı adlar verilmektedir. Ayaklı, köncek, topdon, şalvar, paçalı don, tokurcum (Manisa), çatal don, şalvar. Paçaları çiçek desenleri ile süslü bu donları kadına, evliliğin ilk günü giydirirler. Bu güne “paça günü” adı verilir.
Geleneklerde don önemlidir. Kız dünyaya gelir gelmez çeyiz sandığına don konur, kızın donanması için çeyizleri içinde 20- 25 çift paçalık bulunur.
Şalvar Anadolu kadınını vazgeçemediği giysidir. Bu giysi Türkler den öncede Anadolu’da var olduğunu gösteren belgeler vardır. İzmirli “şalvar”, Eskişehir’de “dattiri”, İç Anadolu’da “don çağşır”, “çintiyan”, Antalya’da don şalvar, Sinop’ta paça, dizlik, adana şalvarı, Ege’de topan don, köncek, gök don, tuman denilmektedir.
100 çeşit şalvar tespit edilmiştir. Karadeniz’de diz altından bağlanmakta, diğer yörelerde ise ağı dar olmaktadır. Türkmenlerde paça kısmına renkli ikinci kumaş eklenmiş veya hesap işi işlemelerle işlenmiştir. Hatta uçkur uçlarının işlemeleri de aynıdır.
Öznur Hanımın Ellerine sağlık don kayıtlara geçtiğine göre blog kayıtlarına da geçsin gururla sevgili okur.
Yöresel dondan farklı olarak paçasını yırtmaçlı yaptığım donun üzerine birde minicik bir tarafı büzgülü etekimsi ekledim. İstendiğinde giyilip istendiğinde çıkarılabilmesi için dondan bağımsız diktim.
Daha İyiyiz
Bizi Rahat Bırakın
Amerika’nın çıkardığı savaşlarda yanan insanları tedavi etmek için bahçeye aloe vera diktik biz, üç fide az geldi Efekan’ın gözüne daha fazla dikmeye karar verdik. Tüm bu konuşmalar aramızda geçtiğinde ben çoktan unutmuştum yanan insanları, Amerika’nın çıkardığı savaşları.
Ama Efekan unutmadı çocuk kalbiyle unutamadı. Geçen hafta Bizi Rahat Bırakın sergisi Kaş’ a geldi okulunun anneler günü programının ardından arkadaşları ile birlikte oynasınlar diye gittiğimiz meydanda, çocukların tek oyun alanı olan meydanda sergilendi. Efekan fotoğrafların altına iliştirilmiş A4 kağıtlarda yazanları da merak etti “Okur musun?” dedi. Hikayeleri okuduk tek tek.
Gece balkondaydı Efekan böcekleri, kelebekleri, geceyi seyrediyordu eğlendiğini sanıyordum bir yandan onu izliyor bir yandan ufak tefek ev işleriyle uğraşıyordum ki seslendi bana ” Ben çok aptalım anne çok aptalım” bıraktım her şeyi koştum yanıma kucağıma aldım bir bebek gibi kıvrıldı hemen kucağımda sarıldık sıkıca ” Hayır” dedim “Nereden çıkardın bunu? Sen benim tanıdığım en akıllı ve en tatlı çocuksun, iyi ki benim çocuğumsun.” “Hayır anne dedi ben çok aptalım. Öğretmenim tam bir bela olduğumu düşünüyor, oyuncakları hep fırlattığımı düşünüyor. Her şeyi mahvettim ben, çok aptalım ben anne.”
Kaç aloe vera fidanı dikmeliyim bahçeye Efekan’ın yüreğindeki yaraları iyileştirmeye.
Not: Efekan’ın öğretmeni gerek duruşu gerek öğretmenliği açısından beğendiğim ve takdir ettiğim bir kişi aslında onunla bir sıkıntımız yok bu notu siz tanımasanızda onu yanlış anlamayın diye ekliyorum. Efekan hassas bir çocuk ama öylesine hareketli ki hassasiyetini bu özeliği ne yazık ki örtüyor ve Efekan öğretmenine çok hayran ve çok seviyor.
Kimliği Gizli Bir Blogger Olsaydım
Kimliği gizli bir blogger olsaydım eğer yazardım uzun uzun, tedirginlik duymadan.
Bir haftadır yüreğimi avcunun içinde sımsıkı kavrayan yumruktan. Efekan’ım gülen yüzümün mutsuzluklarından, hırçınlıklarından, iyi anne olmayı beceremememden, yüreğimin fısıldadığı ile kitaplar ve uzmanları söyledikleri arasında sıkışıp kalmamdan.
Böyle bir şeyi kayıt düşmek istememe durumum ve yazmazsam taş kesileceğimden. Nefesimin kesildiğinden, çaresizliğimden, belki de acemilikten abartmamdan.
Çocuğumun çaresizlik içinde kıvrandığını fark edip ne yapacağımı bilemeyerek onu yapayalnız bırakmamdan. Yapmam gereken tek şeyin ona sıkıca sarılmak olduğunu hissetmemden, ama her kafadan başka bir ses çıkmasından.
Efekan’ın da bu olay esnasında kurduğu tek cümle olan “Dünya böyle bir yer değil, böyle bir dünya istemiyorum” diye çığlık atmak istememden ama kontrolü bir yetişkin gibi kas katı durmamdan.
Zaman zaman çaresizliğin verdiği öfkeyle yavrumu sözlerimle hırpaladığımı fark edip telafi etmek için attığım bin bir takladan ve aslında hepsinin ne kifayetsiz olduğundan.
Yorgun düşünceye kadar ağlasam hiç bir şeyin çözüme ulaşmayacağını bilmemden, ancak aklıma gelen tek şeyinde bu olduğundan.
Geçen hafta içinde Efekan’ın defterine düşülen notun aslında cam kırıklarıyla benim beynime onun minicik yüreğine kazındığından.
Disiplin disiplin diye tutturan, kurallar koyan biz yetişkinlerin ne acımasız insanlar olduğumuzdan ve aslında onları disipline etmek yerine ehlileştirmeye sistem için uyumlu bireyler yetiştirmeye ne gönüllü olduğumuzdan ve sonrasında sisteme ve yetiştirdiklerimize isyan edip ağız dolusu küfrettiğimizden.
Beş yaşında yüreğiyle direnen minicik omuzların çökmek üzere olduğunu görüp çektiğim acılardan.
Henüz beş yaşında bir çocuk annesi olarak çağırıldığım toplantının son olmayacağını derinden hissetmemden ve inşallah son olmayacağı hep böyle özgür ruh devam etmesini için için dilememden.
Disiplin sorunu, zamansız ve aşırı hareketler, acaba evde ne izletiyorsunuz? ya da eşinizle kavga ediyor musunuz? gibi özel den öte özel sorulara bir haftada çocuğumu nasıl bu kadar mutsuz yapmayı başardınız demeyi akıl edemememden.
Fareleri Öldürmeme Notu’ nu deklare edip sokaklara astıran, markette satılan karınca zehrini ilk gördüğünde “anne olamaz bu kezde karıncaları öldürmek istiyorlar, ama karıncalar kimseye zarar vermiyor ki” diyen çocuğu eline taş alıp ağaçta yürüyen karıncalara (aslında son anda sadece yanlarında bir noktaya) vuracak kadar öfke dolu bir hale getirmenin sadece neden? kurallar, uyum gibi kelimeleri kullanarak başarılabileceğinden.
Tüm bunlar yaşanırken birlikte onun için bahçeye diktiğimiz üç minik aloe vera bitkisinin “ne işe yaradığı”nı sorduğunda “cilde iyi geldiğini, yanık gibi şeyleri tedavi ettiğini” söyleyince “Amerika’da yanan insanları tedavi etmek için bu çiçekleri kullanabileceğimizi” söyleyen “ama bunların bu iş için az olduğunu daha fazla dikmemizi” isteyen küçücük dev adamın aslında sadece biraz sarsıldığını özünün yerinde sapa sağlam durduğunu bana gösterdiğini.
Sarf ettiğim o aptal cümleyi asla unutmayıp öfkeyle “Asla eski Efekan olmayacağım” diye bağırırken hala eski Efekan olan pamuk yüreklimi, gülen yüzümü, asi meleğimi yazardım.
Hobbitler Küsmüş mü, Cüceler Boynun Bükmüş mü?
Etek Sarı Sen Etekten Sarısan, Sarı
Evler Var Evde Evden İçeri
Evdeki ev nüfusunu arttırdık hafta sonu. Benim yaptığım keçe ev tablosu ve Nursun ve Nurdan Hanımlardan gelen minik metal evin yanına arkadaşlar eklemek istedim. Evdeki çeşitli çerçeveleri beyaz sprey boya ile boyadım. Bakınız öncesi;
Sonra çerçeveye göre kestiğim bir etamin üzerine tamamen kendi uydurduğum minik bir ev işledim ve evin bahçesine bir oya parçası ile çalılık yaptım.
Oya, etamin işi, keçe ve pazen aplike kullanarak karışık yöntemle küçük bir pano daha hazırladım.
En son Efekan’ın karakalem, kuru boya, pastel boya karışık teknik yaptığı ev resminide çerçeveleyince pek güzel oldu.
Ornitorenk’in Şalvarı Olmuş Şımarmışda Şımarmış
Mevlüde’nin gönderdiği kalıbı sonunda dikme şansım oldu. Pantolonu dikerken yapma dediği her şeyi yaptım 🙂 dikiş kurallarına karşı geldim, yine dikişe küsme psikolojisi içinde gittim geldim. Akşamları elime alıp alıp bıraktım ki zaten başladığım işi bir gün içinde bitirmemişsem moralim bozulur o dikiş sürünür de sürünür o bitmediğinden yenisine de başlayamam bir keyifsiz olurum bir nemrut olurum aklın durur. Ama sonunda yine en yapılmaması gereken dikiş hareketlerinden birini yaptım ve bitirdim. Nasıl olsa yaptığım hataları Mevlüde ve benden başka bilen de olmayacağına göre yeni pantolonumla hava atabilirim :))))