Bastonumu yaslayıp karyolanın kenarına kim bilir kaç hamlede yatabildim yatağa. Bir ileri hamle ağrı ve geri çekiliş. Bir hamle daha acı, çığlık, durup dinlenme. Yeni bir hamle ve geri çekiliş. En son nasılsa yatağa bedenimin yarısını uzatabilme ve diğer yarısıda yatar pozisyona gelinceye dek sayısız acı, çığlık ve göz yaşı.
Bastonum geçen yıl anneannemin artık virane haline gelmiş evinden aldığım hatıram. Anneanneden toruna ne yerinde bir miras ve onun kırık kalça kemikleri ve artık eğrilmiş omurlarına karşı ne duyarsızdık.
Elimdeki bastona bakarak “anne sen yaşlı mısın?” dedi Efekan “evet” dediğimde “yaşlanmanı istemiyorum” diyerek nasılda ağladı.
35 yaşında elimde baston tombul bir kurtçuk gibi, bir ucube gibi kıvrım kıvrım kıvranıyorum yatakta, sırf sol taraftan sağ tarafa dönebilmek için ve sayısız çığlık ve sayısız acıya rağmen başaramıyorum. Ve 35 yaşında oturduğum tuvaletten kalkamayarak ağlıyor bir sürü denemeden sonra pes edip eve gelenlerin beni tuvalette bulup yatağa götürmelerini umut ediyor sonra nedense bir kuvvet kalkıp yatağa gidebiliyorum.
Yaşlı mıyım? Bastonuma bakarsan evet, tuvalette biri beni buluncaya kadar oturma fikrime bakarsan evet ama daha çok kıvrım kıvrım kıvranan tombul yağlı bir milim bile ilerlemeyi başaramamış bir kurtçuk.
bunun yaşla uzaktan yakından ilgisi yok.sen kudursan da yaşlanamayacaksın, o yaratıcı kafana sok bunu bence, hatta efekan ın kırpık kafasına da.
ağrıların olduğunda şunu söyle kendine ” bu bir süreç”…
süreçlerin başlangıç ve bitiş noktaları vardır. geçecek yani.çok geçmiş olsun, üzülme lütfen arkadaşım
BeğenBeğen
canım benim teşekkür ederim bu yazıyı bir ay kadar önce sakatlandığımda uzun uğraşlar sonucu yatağa yatabildiğim bir gece yazmıştım hobimi terapimi yazma üzerine olan çekinceme yazmalısın diye cevap verince bu yazıyı yayınladım o günlerde ağrım öyle yüksektiki bana bu satırları yazdırmıştı ama ruhumun karanlık tarafından çıkmış ve bazıları acıların çocuğu kıvamında bir iki hikaye daha var fotoğraflayıp o yazılarıda yayına alırım zaman zaman ama bazılarının karanlığı korkuturmu ki dikiş severleri :))
BeğenBeğen
Oh neyse su anki durumun degilmis.. vucuttaki her agri , her hastalik bize bir sey ogretiyor, senin de ogrenecegin tamamlaninca bunlari yasamayacaksin.. guven bana..
BeğenBeğen
hep sabırlı olmaya çalışıyorum neden demek istemiyorum ama bazen acı baskın çıkıyor sanırım her şeyi huzurla kabul edebildiğim gün olacak o gün
BeğenBeğen
yaaa ne keyifliydim akşam akşam! çok geçmiş olsun. iyi ki düzelmiş halinle yazmışsın bunu… burdan çorba yapıp kargolatırdım valla!…
BeğenBeğen
bir önceki yorumcunun mesajını görünce yazayım dedim.
sen okumayı seviyorsun. lütfen Louise Hay’in kitabını bul ve oku henüz eline almadıysan…
BeğenBeğen
Hey acıların çocuğu kaleminin nedenli kuvvetli olduğunu farkındasın umarım… Tasvirin öyle sağlam ki resmen omurgamda hissettim acını ve kıvranışını… Sadece bu yazın için değil … alalade bir dikiş postunu bile beynim için algım için cümbüşe çeviriyorsun…
Beni dinleyip yayınlamış olmana sevindim… Neden mi sevindim? Dur anlatayım… Gündelik hayatımızda bizden beklen kalıplar içinde yaşamaya isteneni sunmaya istemesek de mecburuz… Sadece iç sesimiz “durun bi hele” diyebiliyor ama ne yazık ki bunu kimseler bunu bizden başka kimseler duymuyor… İşte bu noktada bloglarımız bir nevi iç sesimizin dijitize hâli…
Alışkanlık ya çoğu zaman normal hayatla karıştırıp isteneni sunmaya çalışıyoruz klavyemiz yoluyla… Karakterimize göre nüanslar oluyor elbette … ama kaptırıyoruz bazen işte…
Nadiren cesaret geliyor ve içinden geçeni yazıyorsun… Sonra tekrar tekrar okuyup düzeltiyorsun… Nihayetinde ya sıkılıp taslaklara kaydediyorsun ya da beklenen kalıplara uymuş bir yazıya dönüştürüyorsun yine… Nerde kaldı “BEN”…
Halbuki burası sanal bir dünya… Kurallarını gerçek aleme inat benim koyduğum, çizgimi insanlara belletmek için uğraştığım, BEN olması için her bir fotoğrafına her bir kelimesine emek harcadığım küçük dünyam… İşte bitanem bu nedenle gönlünce yazmaya devam etmelisin… Doktor sensin ilacın dozunu ayarlamak da senin elinde…
Çok uzun oldu… Bitirmeden önce bir şeyi sana hatırlatmak isterim… Seni 10marifette ilk gördüğümde üzerinde elf kostümün vardı… Onlarca sakallı ip ve sabun dekopajı arasında… (Sabunları Küçümsediğimden değil benim ilk yayım da bir sabundu) … Demem o ki farklıydın herkesten… Cesurdun hepimizden…( Bak bana halen resmim tam olarak adım bile yok blogda)…
Farkını ortaya koydun sen… İşte bu farkı fark edenler seni takip ediyor şimdi…
Kurtçuğu daha az olan 🙂 yazılarını merakla bekliyor olacağım…Seni seviyorum canım arkadaşım…
BeğenBeğen
ah çok üzgünüm 🙂 evet bu yazıyı kaleme aldığım süreç çok acılıydı hatta geçen yıl artık bu ağrılara dayanamıyorum diye ameliyat masasına yattığımda bundan iyi durumdaydım sanırım ama geçti iyiki şimdi koca kişisi ve kırpık efekan ağrılı zamanlarında şirretleşen benden kurtuldukları için sanırım şu an çok mutludurlar 🙂
ve ben o çorbayı içmiş kadar mutlu oldum biliyor musun?
BeğenBeğen
Çok çok geçmiş olsun…Bir kere kalçasını 4 ayrı yerden dağıtmış ve toplatmış biri olarak hareket edememenin ne kadar zor olduğunu tahmin edebiliyorum. Umarım hiç tekrarlanmasın. Bol yürüyüşlü, koşturmalı günler gelsin…
BeğenBeğen
hayır haberim bile yoktu internetten araştırdım şimdi bir sonraki kitap siparişimde sepetime ekleyeceklerim arasında
BeğenBeğen
onaylamadan önce bu yorumu kaç kez okudum bilmiyorum, ilk okuduğumda önce bir kahkaha attım sonra burnumun direği sızladı ıslak ıslak oldu gözlerim ben seni çok seviyorum insanın sevebileceği insanlar bulabilmesi bir lütufken üstüne birde sevilmek çok güzel biliyor musun?
kurtçuksuz hikayelerim hepsini yazdım taslaklara ama fotoğraflar eksik onları tamamlamalıyım önce. bazıları yine acıların çocuğu kıvamında bazıları da karanlık birazcık içlerinden biri biraz sert ama hayırlısı hakkımızda 😀
BeğenBeğen
çok zor zamanlar geçirmişsinizdir eminim hayal bile edemiyorum ben kırık yokken topu topu üç fıtıkla çıldırabiliyorsam ağrılı dönemlerde. çok geçmiş olsun hep koşalım pazenlerimiz üzerimizde rüzgar saçlarımızda hep keyifli olalım inşallah
BeğenBeğen